Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2015/11550 E. 2015/11016 K. 30.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/11550
KARAR NO : 2015/11016
KARAR TARİHİ : 30.11.2015

MAHKEMESİ : Ayvalık 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/10/2014
NUMARASI : 2014/197-2014/366

Davacılar tarafından, davalılar aleyhine 25.05.2012 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve kal istenmesi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 16.10.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Mahkemece uyulan Dairemizin bozma ilamı doğrultusunda hüküm kurulmuş olmasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.11.2015 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Baz istasyonunu insan sağlına ve çevreye zarar verdiği iddiası ile GSM şirketleri ve belediye aleyhine dava açılmış; yerel mahkemece ilk olarak davanın tüm davalılar yönünden kabulüne karar verilmesi üzerine işbu karar, sadece davalı A…. ve V…. şirketlerince temyiz edilmiş, bunun üzerine Dairemizce, baz istasyonunun limit değerler ve güvenlik mesafelerine uygun olarak kurulup işletildiği, sağlığa zarar ilk derece mahkemesi bozulmuş, bozma doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi üzerine davacı tarafca temyiz isteminde bulunulmuştur.
Öncelikle usüle ilişkin olarak; davanın kabulü yönünde verilen ilk kararı temyiz etmeyerek hükmün kesinleşmesine yol açan davalı belediye ve davalı T… şirketinin Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamı kapsamında olmadığı, bu davalılar yönünden davacılar lehine usüli müktesep hak oluştuğu gözetilmeksizin tüm davalıları içerir şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usül hükümlerine uygun olmadığından kararın bu yönüyle bozulması gerekirken onanmış olması isabetli görülmemiştir.
Esas yönünden ise; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, baz istasyonunun yönetmelikte belirtilen limit değerler içerisinde kurulup işletildiği tespit edilmiş ise de bu limit değerlerin bilimsel geçerliliği tartışılmamış insan sağlığı ve çevreye olası etkileri de tam olarak saptanmamıştır.
Bundan ayrı olarak; “E…. Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlarına Göre M…. Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelik”in Elektromanyetik Alan Şiddeti Limit Değerleri başlıklı 16. maddesi, Danıştay 13. Dairesinin; 22.05.2015 günlü ve 2011/2352 Esas, 2015/1943 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. Yüksek Daire iptal gerekçesinde özetle; Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.12.2011 günlü ve 2011/12421 Esas, 2012/2536 Karar sayılı (dosyasında hükme esas alınan) bilirkişiler raporuna atıfla; halk sağlığı açısından ilgili yönetmelik değerlerinin gerekli korumayı sağlayan bilimsel kesinliği olan bir değer olarak ele alınamayacağı, sürdürülen çalışmaların tamamlandığında kanser gibi süreğen hastalıklara yol açabileceğiyle ilgili güvenilir sonuçlara varılacak olursa geri dönük bir telafisinin mümkün olmadığı, bütün bu nedenlerle (RF) ortamından olumsuz etkileneceği kuşkusu duyulan kişilerin olması durumunda baz istasyonlarının o yerde kurulmaması gerektiği, ihtiyatlılık ilkesi gereğince baz istasyonlarının toplum sağlığına zararlı olabileceği yönünde değerlendirmeler yapıldığı belirtilmiştir.
Yine sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bir gereği olarak, çevre ve insan sağlığına ilişkin ciddi ve geri dönüştürülemez tehlikelerin bulunduğu durumlarda, tam bilimsel kesinlik bulunmamasına rağmen gerekli tedbirlerin alınması zorunluluğunu ifade eden ihtiyat ilkesine ve uluslararası standartlara temkinli yaklaşılması gereğine işaretle bu kapsamda diğer ülke uygulamaları da dikkate alınarak belirlenmeyen sınır değerlere ilişkin dava konusu yönetmelik maddesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Denilerek iptal kararı verilmiştir.
Dairemiz çoğunluğu tarafından baz istasyonunun yönetmelik hükümlerine uygun kurulmuş ve işletilmekte olduğu böylece insan sağlığına ve çevreye olası zararlarının olmadığı benimsenerek men’i müdahale ve kal istemleri kabul edilmemiş, yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Gerekçesi yukarıda kısaca özetlenen Danıştay Yüksek 13. Dairesinin yönetmeliğin ilgili maddesini iptal etmiş olması karşısında yerel mahkemenin hükmüne esas bilirkişi raporunun hukuken bağlayıcılığı kalmadığı gibi kararın da yönetmelik bazında hukuki dayanağı ortadan kalkmıştır.
Bu durumda hukuki dayanaktan yoksun yerel makeme kararının bozulması gerekirken onanmış olması usul ve yasaya uygun görülmemiştir.
Diğer taraftan yönetmeliğin ilgili hükümlerinin iptal gerekçesinde açıkça vurgulandığı ve benimsendiği üzere; yönetmelikte insanların geçici veya sürekli ikamet ettikleri yer sınırlarının bitiminden itibaren, önceki yönetmelikte yer aldığı gibi “güvenlik koridoruna” bu yönetmelikte yer verilmediği dolayısı ile insan ve çevre sağlığının korunmasına ilişkin gerekli tedbirlerin alınmadığı anlaşılmaktadır.
Bunun yanında, Dünya Sağlık Örgütü’nce cep telefonu kullanmaları tavsiye edilmeyen 16 yaşından küçük çocukların bulunduğu çocuk parklarına yönelik olarak yönetmelikte düzenleme yapılmamış küçük çocukların sağlığı korumasız bırakılarak tehlikeye açık hale getirilmiştir.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı Laboratuvar ve Biyofizik Anabilim Dalı bünyesinde kurulmuş olan Gazi Non-İyonizan Radyasyondan Korunma Merkezinde yapılan bilimsel çalışmalarda; baz istasyonu, cep telefonu, kablosuz internet gibi sistemlerden kaynaklı 900 ve 1800 mHz Radyo Frekans (RF) alanların saç kökü hücrelerinde DNA kırığına, kan beyin bariyeri geçirgenliğinde önemli derecede artışa, serbest radikal oluşumunda yükselmeye neden olduğu, DNA yapısında değişimlere yol açabileceği, programlanmış hücre ölümlerini arttırabileceği en önemlisi de gelişim süreci devam eden çocuk gruplarında % 80 daha fazla RF soğurulduğu böylece beyin delta dalgasını değiştirdiği, hamileler ve yeni doğanlarda ve çocuklarında işitme tarama testlerinde önemli değişimlere yol açtığı bilimsel olarak saptanmıştır.Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı, Nisan 2011’de baz istasyonu gibi sistemlerden yayılan Radyo Frenkans Radyasyonunu, 2B sınıfı karsinojen kabul etmiştir.
Türkiye’de kurulu baz istasyonlarında yönetmelik değerlerinin aşılmadığı
mahkemelerce yapılan keşif ve bilirkişi raporlarıyla saptanmış ise de Gazi Biyofizik ve GNRK merkezi, söz konusu limit değerlerin insan ve çevre sağlığında yeterli koruma sağlayamadığını açıklamıştır. Birçok gelişmiş ülkenin, yönetmeliğin dayanağı ICNIRP limit değerlerini yüksek bulduğu daha düşük değerleri baz aldığı bilinmektedir. Örneğin, 900 mHz frekansı için ICNIRP 41 V/m’lik değer belirlediği halde Çin; 12 V/m’yi, İsveç; 4 V/m’yi, İsviçre; 3,88 V/m’yi, Macaristan, Rusya, Polonya ve Bulgaristan ise 6.14 V/m’yi sınır değer almıştır.
Yönetmeliğin, 2001 yılında mevcut 4 operatör kaynaklı limit değerlerinin, 70 kg Ağırlığında 1,70 cm boyunda sağlıklı bir erkek bazında kabul edildiği, oysa toplumda hamileler, çocuklar ve bağışıklık sistemi zayıf hasta ve yaşlılar bulunduğu gerçeği gözardı edilmiştir. Bugün için aradan yaklaşık 14-15 yıl geçmiş olup, son 10 yılda baz istasyonu, cep telefonu, kablosuz iletişim sistemleri gibi teknolojilerin çığ gibi büyüdüğü ve bu oranda RF radyasyonun olumsuz etkisnin arttığı buna rağmen yönetmeliğin ilk yayımlandığı 12.07.2001 tarihinden bu yana sınır değerlerde olumlu bir değişikliğe gidilmediği anlaşılmaktadır.
Oysa, 1982 Anayasa’sının 17. maddesinde “Yaşama Hakkı”, yine 56. maddesinde “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” başlıkları altında yapılan düzenlemelerin “insan sağlığı ve yaşama hakkı” olarak diğer temel haklar örneğin “haberleşme hürriyeti” karşısında birincil önceliğe haiz bulunduğu kabul edilmiştir. Diğer bir deyişle “yaşama hakkı” en kutsal ve öncelikli hak olup, tehdit ve tehlikeye maruz kalması halinde mülkiyet hakkı, haberleşme hakkı gibi haklardan önce gözetilmesi gerekir. Aksi halde yaşam hakkının tehlikede olduğu bir yerde diğer tüm hak ve hürriyetlerin hiçbir değeri kalmaz. Hiçbir hak insan hayatı kadar önemli ve öncelikli değildir.
Yine, Anayasımıza göre; herkes, yaşama, maddi-manevi varlığını koruma hakkına sahiptir. Devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla görevlidir. Herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını sağlamak bu kapsamda çevre sağlığını korumak, çevre kirlenmesini önlemek ve de çevreyi geliştirmek de Devlete ait bir yükümlülüktür.
Ayrıca, hukuksal bağlamda tehlike sorumluluğunda işletenin, kusurlu olduğunun ispatı gerekmez. Aksine kusursuz sorumluluk söz konusu olup, tüm dikkat ve özen gösterildiği halde “kaçınılmaz” şekilde zararın doğduğunu ispat yükü işletene aittir.
Tehlike sorumluluğu, en ağır kusursuz sorumluluk halidir. Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi tehlike sorumluluğunda da üç halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar; mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve 3. kişinin kusurudur. Tehlike sorumluluğunda işleten, kendisinden beklenen istisnasız tüm özeni ve önlemi yerine getirdiği halde yine de sonuç değişmemiş ve zarar oluşmuş ise bu zarardan sorumlu tutulması hak ve adalet duygularıyla bağdaşmaz.
Somut uyuşmazlıkta çözümün, tehlike sorumluluğu kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Buna göre işleten konumundaki davalının, baz istasyonunun insan ve çevre sağlığına verebileceği zarara karşı “önce insan” yaklaşımı ile “ihtiyat” ilkesine uygun olarak gerekli tüm dikkat, özen ve önlemi aldığını ve bunun gereğini eksiksiz olarak yerine getirdiğini ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda öncelikle baz istasyonunu hiç olmazsa, insan ve çevre sağlığına en az zarar ihtimali olan bölgede konuçlandırması ve RF değerlerini asgari limitlerde tutması gerekir.Tüm bu açıklamalar ışığında baz istasyonlarının, insan ve çevre sağlığına ciddi ve geri dönüşü olmayan zarar tehdidi içerdiği gerçeği karşısında, yerel mahkemece vaki müdahalenin men’i ve kal’e karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı halde sayın çoğunluk tarafından yönetmeliğin ilgili maddesinin iptal edimiş olması da değerlendirilmeden kararı onamış olması isabetli görülmemiş, bozma görüşünde olduğumuza dair karşı oy sunulmuştur.