Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/781 E. 2014/5069 K. 15.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/781
KARAR NO : 2014/5069
KARAR TARİHİ : 15.04.2014

MAHKEMESİ : Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/05/2013
NUMARASI : 2011/572-2013/161

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 09.12.2011 gününde verilen dilekçe ile satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen günlü 09.05.2013 hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı A.. Y.. vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 15.04.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. Y.. K.. ile karşı taraf davalılar vekili Av. M.. T.. geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.
Davalılar vekili zamanaşımı def’inde bulunmuş, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, zamanaşımı sebebiyle dava reddedilmiştir.
Hükmü, vaat alacaklısı davacı vekili temyiz etmiştir.
Zamanaşımı borcu gerçek anlamda sona erdiren bir sebep olmayıp borcun nispi bir sona erme nedenidir. Belirli bir zamanın geçmesi borcu doğrudan doğruya sona erdirmez. Ancak alacaklının elinden borçlu istemediği taktirde alacağı dava yoluyla takip ve tahsil etme imkanını alır. Zamanaşımı borçluya sadece bir def’i hakkı verir. Bu zamanaşımı def’idir. Borçlu zamanaşımı defini ileri sürdüğü takdirde alacaklının açmış olduğu dava reddedilir. Zamanaşımı, kanunda belirtilmiş olan süresi içinde talep ve dava edilmemiş olan alacakların özüne dokunmamakla beraber “dava edilebilme vasfını kaybetmesi” sonucunu doğurur. Zamanaşımının kabulünü haklı gösteren iki neden vardır. Birinci sebep, uzun zaman alacağını aramayan alacaklı borçlu aleyhine dava açmamalıdır. Kamu yararı hukuki güven ve sosyal barış bunu gerektirir. İkinci sebep ise, hukuki uyuşmazlıkların önlenmesi, mahkemelerin çok eski sorunlarla işgal edilmemesidir.
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi hükmü gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar. Ancak satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye yani vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda zamanaşımı savunması TMK’nın 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma” kuralı ile bağdaşmayacağından dinlenmez.
Borçlar Kanununun 128. maddesine göre; “müruruzaman, alacağın muaccel olduğu zamandan başlar; alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruruzaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder.” Görülüyor ki, kural zamanaşımı süresinin alacağın muaccel olduğu tarihten başlamasıdır. Alacağın muaccel olması, ifa zamanının gelmiş, ifaya engel bir durumun kalmamış olması demektir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince; davada dayanılan 26.10.1998 tarihli satış vaadi sözleşmesine göre davacıya dava konusu “…12287 parselde takriben 20/265 arsa paylı ve 80 m2 büyüklüğündeki 3. kat, 9 no’lu dairenin…” satıldığı görülmektedir. Dava ise sözleşme tarihinden yaklaşık 13 yıl sonra 09.12.2011 tarihinde açılmıştır.
Ne var ki; dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, vaade konu dairenin bulunduğu binaya ilişkin 29.08.2006 tarihli yapı tatil tutanağı düzenlenerek binanın mühürlendiği, Bahçelievler Belediyesinin 26.09.2006 tarihli encümen kararından da kaçak kısımlarının yıktırılmasına karar verildiği, binaya ilişkin 16.05.2006 tarihli yapı ruhsatı düzenlendiği ve dava dışı yüklenici şirket ile arsa sahibi sıfatıyla davalılardan D.. Ö.. arasında yapının inşasına ilişkin olarak 25.01.2006 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin imzalandığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, zamanaşımı süresinin alacağın muaccel olduğu başka bir deyişle sözleşmenin ifa olanağının doğduğu en erken tarihin yapı ruhsatında bina inşaatının bitirilme tarihi olarak belirtilen 12.05.2007 tarihi olabileceği anlaşılmakla henüz zamanaşımı gerçekleşmediğinden mahkemece çekişmenin esası incelenerek bir hüküm kurulması gerekirken, zamanaşımı savunmasının kabulü ile davanın reddi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 1.100 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 15.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.