YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6652
KARAR NO : 2014/11304
KARAR TARİHİ : 17.10.2014
MAHKEMESİ : Dikili Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/09/2013
NUMARASI : 2012/203-2013/231
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 04.07.2012 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.09.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 126 ada 4 ve 8 parsel sayılı taşınmazlarında bulunan ürüne, komşusu davalının taşınmazlar arasında bulunan sulama birliği tarafından yapılmış su yollarını bozarak yağmur sularının yönlendirmek suretiyle zarar verdiğini belirterek, tespit edilecek tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davalı temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nın “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Mahkemece, mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen 26.12.2012 tarihli ziraat bilirkişi raporunda keşif tarihi itibariyle davacının taşınmazlarında tarımsal ürün olmadığı, davalının kendi taşınmazında tahrifat yapması nedeniyle biriken yağmur sularının davacının taşınmazlarındaki ürünlerine zarar verdiğinin sulama birliği tarafından düzenlenen ceza makbuzlarından anlaşıldığı belirtilmiştir. Ancak dosya içerisindeki D.. S.. S.. Sulama Birliği tarafından düzenlenen 28.05.2012 tarihli zabıt varakası ve 08.06.2012 tarihli idari para cezasına ilişkin encümen kararı incelendiğinde yol ve şev bozma eyleminin dava dışı Hasan Karaca tarafından yapıldığı ve para cezasının da dava dışı Hasan Karaca’ya verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılan keşifte de davalının sulama birliği tarafından yapılan su yollarını bozduğu tespit edilememiştir.
Bu durumda mahkemece kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 17.10.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.