Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/6073 E. 2014/13496 K. 27.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6073
KARAR NO : 2014/13496
KARAR TARİHİ : 27.11.2014

MAHKEMESİ : Koyulhisar Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/10/2013
NUMARASI : 2009/6-2013/196

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 10.05.2001 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi, kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 25.10.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı Gökdere Köyü, kadimden beri kullandıkları “A..” isimli su kaynağına davalı K… Köyü’nün boru döşeyerek kendi su kaynaklarına kattığını belirterek davalı köyün suya elatmasının kal suretiyle giderilmesini istemiştir.
Davalı K.. Köyü, dava konusu suyun köy hizmetleri tarafından kendilerine tahsis edildiğini, tahsis kararı uyarınca içme suyu ihtiyacı için suyun götürüldüğünü ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun “Taşınmaz Mülkiyetinin İçeriği” başlıklı 718. maddesinde “Arazi üzerindeki mülkiyet kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.”şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye paralel olarak “Kaynak ve Yeraltı Suları” başlıklı Türk Medeni Kanunu’nun 756. maddesinde yer verilmiş anılan maddede aynen “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.” biçimindedir.
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Burada hemen kaynağın tanımını yapmak gerekir. Kaynak: Kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618) Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulüde Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Bir başka ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera, orman v.b.) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hak ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise; tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur.
Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak su bir başka ifadeyle özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine de sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756/2. maddesi gereğince “Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur” hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda resmi senet yolu ile tapu malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesi de “Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar.Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddeden de anlaşıldığı gibi, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devride kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür.
Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanunu’nun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir.
(m.704/2) Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile tapu siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilcek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel su taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
5/1465 sayılı Yeraltı Suları Tüzüğünün 15. maddesine göre; yeraltı suyunu kullanacak arazi veya kuyu sahibinin veyahutta işletmecilerinin faydalı su ihtiyacı; sırasıyle içme, temizlik, belediye hizmetleri, hayvan sulaması, zirai sulama ve maden ve sanayi suyu, sportif ve benzeri tesislerin faydalı kullanış miktarı gözönünde bulundurularak, tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle DSİ’ce tesbit edilir. Faydalı ihtiyaç için ayrılacak su miktarı hiç bir zaman yeraltı suyu deposunun emniyetli veriminden daha yüksek olamaz.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Mahkemece, dava konusu suyun davalı köyü 29.01.1999 tarihli tahsis kararı ile tahsis edildiği, tahsis kararının hukuka uygunluk karinesinden yararlanacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır.
Öte yandan mahkemece suların az olduğu dönemde keşif yapılmamış, davalı köyün içme suyu ihtiyacı, başka kaynaklardan içme suyu ihtiyacını karşılayıp karşılayamadığı araştırılmamış, davacı köyün sulama suyu ihtiyacı da saptanmamıştır.
Bu durumda mahkemece suların az olduğu dönemde (Ağustos-Eylül) jeoloji, fen ve ziraat bilirkişi eşliğinde keşif yapılarak dava konusu suyun debisi ölçülmeli, davalı köyün içme suyu ihtiyacı diğer su kaynakları da dikkate alınarak tespit edilmeli, davacı köyün sulama suyu ihtiyacı saptanmalı, davalı köyün içme suyu ihtiyacını başka kaynaklardan sağlayamadığının anlaşılması durumunda öncelikle davalı köyün içme suyu ihtiyacı karşılanmalı, içme suyu karşılandıktan sonra artan suyun bulunması durumunda davacı köyün de bu sudan yararlanabileceği infaza elverişli bir su rejimi kurulmalıdır.
Değinilen yönler gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.