Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/6039 E. 2014/12214 K. 03.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6039
KARAR NO : 2014/12214
KARAR TARİHİ : 03.11.2014

MAHKEMESİ : Elazığ 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/02/2014
NUMARASI : 2012/287-2014/97

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 02.07.2012 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 20.02.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

_K A R A R_

Davacılar vekili, davacıların kadimden beri arazilerinin sulanmasında kullandığı suya davalı belediyenin elatmasının önlenmesi istemiyle dava açmıştır.
Davalı vekili, davacıların Kerhiz suyunda bir haklarının olmadığını, davalının yer altı sularından yararlanma hakkı bulunduğunu, içme suyuna ihtiyacı bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.”
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Bir başka ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera, orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur.
Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu bir başka ifadeyle özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756/2. maddesi gereğince “Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur” hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle tapu malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesi de “Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanununun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul
edilmektedir (m.704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile tapu siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki Yer altı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
5/1465 sayılı Yeraltı Suları Tüzüğü’nün 15. maddesi gereğince yeraltı suyunu kullanacak arazi veya kuyu sahibinin veya işletmecilerinin faydalı su ihtiyacı; sırasıyle içme, temizlik, belediye hizmetleri, hayvan sulaması, zirai sulama ve maden ve sanayi suyu, sportif ve benzeri tesislerin faydalı kullanış miktarı gözönünde bulundurularak tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle DSİ tarafından tespit edilir. Faydalı ihtiyaç için ayrılacak su miktarı hiç bir zaman yeraltı suyu deposunun emniyetli veriminden daha yüksek olamaz.
Somut olaya gelince, mahkemece davanın kabulüne, sulama rejimi kurulması suretiyle taraflar arasındaki ihtilafın giderilmesine, her yılın 01 Nisan-31 Ekim tarihleri arasında dava konusu suyun tamamının davacıların kullanımına bırakılarak bu dönem içerisinde davalı belediyenin kullanımının engellenmesine, her yılın 01 Kasım-31 Mart tarihleri arasında dava konusu suda davalı belediyenin kurmuş olduğu mevcut sulama sisteminin yeniden açılarak ortak kullanımın devamına karar verilmiştir.
Dava konusu suyun genel su olduğu, genel sulardan ise herkesin kadim ve öncelik hakları ihlal edilmemesi koşuluyla faydalı ihtiyacı oranında yararlanabileceği, dava konusu kaynaktan öteden beri davacıların arazilerinin sulandığı, içme suyunun arazi sulamasına göre öncelikli bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı belediyenin içme suyuna ihtiyacının bulunması davacıların genel sudan faydalı ihtiyacı oranında her zaman var olan kullanma hakkını tümüyle ortadan kaldırmaz. Ancak mahkemece davalı belediyenin içme suyuna ihtiyacı olup olmadığı, içme suyuna ihtiyacı var ise ne oranda olduğu ve içme suyu ihtiyacını karşılayabilecek başka kaynakların mevcut olup olmadığı üzerinde durulmamış, tespit ve karşılaştırma yapılmamıştır.
O halde mahkemece davalı belediyenin içme suyu ihtiyacının öncelikli olduğu gözetilerek içme suyuna ihtiyacı olup olmadığı, ihtiyacı var ise bu ihtiyacının başka su kaynaklarından ekonomik şekilde karşılayıp karşılayamayacağı, ilçenin nüfusu ile canlı hayvanlarının sayısı belirlenerek dava konusu sudan günlük ne kadar zorunlu içme suyuna ihtiyacı olduğu kesin olarak saptanması, artan sudan davacıların arazilerinin sulanması şeklinde bir su rejimi oluşturulması suretiyle hüküm kurması gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozması gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın yatırana iadesine, 03.11.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.