Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/2968 E. 2014/7063 K. 28.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2968
KARAR NO : 2014/7063
KARAR TARİHİ : 28.05.2014

MAHKEMESİ : Yenişehir Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/11/2013
NUMARASI : 2012/147-2013/440

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.03.201 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmaz ise tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 14.11.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R

Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı duruşmalara katılmamış, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece davada dayanılan 13.11.1997 günlü belge tapuda devir tarihi olan 20.05.1997 tarihinden sonraki tarihli olduğundan söz edilerek kanıtlanmayan davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün
Yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmeleri kaynağını Borçlar Kanunun 18. maddesi ile 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından alır. Sözü edilen bu karar uyarınca inanç ilişkisi ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Kısaca, inanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek için yazılı bir sözleşme açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı aranır. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa HUMK’nun 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
Davacı, davalı arkadaşı ile birlikte 2004 parseli satın aldığını ve yarı parasını kendisinin ödediğini, davalı adına tescil edildiğini, taşınmazı kendisi kullandığını belirterek 1/2 payın iptali ile adına tescilini mümkün olmaz ise yarı payın değerinin tesbiti ile faiziyle ödenmesini istemiştir. Davacı tarafından sunulan 13 11.1997 tarihli ve davalı tarafından imzalanan belgede 2004 parselin yarısının S.. Ç..’a ait olduğu yazılıdır. 13.11.1997 tarihli belge inanç sözleşmesinin varlığını kabul etmeye yeterlidir. Bu belgenin aktin yapıldığı 20.5.1997 tarihinden sonra düzenlenmesinin bir önemi yoktur. Çünkü 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında böyle bir kısıtlama bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 2010/14-394E. Ve 295 sayılı Kararında da belirtildiği gibi Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının yorum yolu ile genişletilerek bir taraf aleyhine durum yaratılması da İçtihadı Birleştirme Kararı ile amaçlanan sonuca uygun düşmez.
Mahkemece tarafların gösterdiği deliller değerlendirilerek davanın esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 28.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.