Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/2743 E. 2014/6888 K. 26.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2743
KARAR NO : 2014/6888
KARAR TARİHİ : 26.05.2014

MAHKEMESİ : Oğuzeli (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/06/2008
NUMARASI : 2008/42-2008/95

Davacı tarafından, davalı aleyhine 07.02.2006 gününde verilen dilekçe ile satış vaadi sözleşmesi nedeniyle tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 26/06/2008 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

_K A R A R_

Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, taraflar arasında Gaziantep 2. Noterliğinin 04.11.2003 tarihli ve 24577 yevmiye numaralı işlemi ile satış vaadi sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmeye göre davalının 22 ada 7 ve 9 parseldeki hak ve hisselerinin tamamını davacıya satmayı vaadettiğini, sözleşme bedeli olan 2.500.000.000,00 eski TL’nin peşin olarak verildiğini, ancak davalının ferağ vermeye yanaşmadığını belirterek, dava konusu taşınmazda davalı adına kayıtlı olan payın iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davalının 2003 yılından itibaren akıl zayıflığı sebebi ile tedavi gördüğünü, 75 yaşında ve yaşlı olduğunu, Gaziantep 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 22.03.2005 tarihli ve 2004/1003-2005/413 sayılı kararı ile davalıya iştirak ve yönetim danışmanı atandığını, davalının ehliyetsiz olduğunu, diğer taraftan davacının dayandığı sözleşmenin davalı adına vekaleten hareket eden damadı B.. B.. tarafından akdedildiğini, vekil Bedi’nin davalının bu durumundan haberdar olduğunu, kötüniyetle hareket ederek vekalet görevini kötüye kullandığını, davacının da davalıyı bizzat tanıdığını, hatta davalıya ait bir nar bahçesinin davacı tarafından kira sözleşmesi ile kullanıldığını, yani davacının da davalının ehliyetsiz olduğunu bildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, satış vaadi sözleşmesini davalı adına vekaleten imzalayan Bedi Bilaloğlu’nun davalının damadı olduğunu ve tanık beyanlarına göre anılan vekilin davalının malvarlığını kendisinin yemek istediğini söylediğini, davalının satış vaadi sözleşmesinin akdedildiği 04.11.2003 tarihlerinde maddi durumunun iyi olduğunu, satış vaadi sözleşmesinde sözleşme bedeli olarak 5.000,00 TL kararlaştırıldığı halde, dava dilekçesinde 2.500,00 TL ödendiğinin belirtildiğini, davacının babasının tanık olarak verdiği beyanında sözleşme bedelinin tamamının peşin olarak ödenmediğini, bir kısmı için senet verildiğini beyan ettiğini, sözleşmedeki bedelle taşınmazların rayiç değeri arasında %37 oranında fark olduğunu, buna göre vekil Bedi’nin vekalet görevini kötüye kullandığını, davacının da anılan vekilin görevini kötüye kullandığını bilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. Davada karardan sonra 19.11.2008 tarihinde vefat eden satış vaadi borçlusu P.. B..’ın ehliyetsiz olduğu savunmasında bulunulmuştur. Buna göre, satış vaadi borçlusu Pakize’nin vekili Bedi’ye vekaletname verdiği 22.10.2003 tarihinde, akabinde sözleşmenin yapıldığı 04.11.2003 tarihinde Pakize’nin ehliyetsiz olup olmadığının tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanması, tanıklardan bu konuda açıklayıcı doyurucu somut bilgiler alınması, vesayet dosyası ve varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahade kağıtları, film grafilerinin eksiksiz olarak getirilmesi suretiyle araştırılması gerekir.
Bunun yanında her ne kadar HMK’nın 282. maddesinde belirtildiği gibi “hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” ise de temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen, Türk Medeni Kanununun 409. maddesinin 2. fıkrasında akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporuyla belirleneceği de öngörülmüştür.
Somut olayda, akit tarihinden hemen önce davalı P.. B..’ın 22.10.2003 tarihinde damadı Bedi’yi vekaletname ile vekil tayin ettiği, 22.03.2005 tarihinde kendisine kanuni müşavir atandığı anlaşılmaktadır. Davacının vekil ile el ve işbirliği içinde olduğunu savunulmuş ise de bu
hususun davalı tarafından ispatlandığı söylenemez. Taşınmazın gerçek değeri ile satış vaadi sözleşmesinde belirtilen değeri arasında çok fark olması tek başına davacı ile vekilin el ve iş birliği içinde hareket ettiğini göstermez. Bunun yanı sıra vekalet görevinin kötüye kullanılmış olması satış vaadi sözleşmesinin geçersiz olduğu anlamına gelmez.
Bu durumda, yukarıda belirtilen ilkelere göre davalının vekaletname ve sözleşme tarihleri olan 22.10.2003 ve 04.11.2003 tarihlerinde hukuki ehliyeti haiz olup olmadığı tarafların gösterecekleri deliler ile tüm bilgi ve belgeler toplanmak suretiyle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmak suretiyle saptanmalı, hukuki ehliyeti haiz olması halinde davanın kabulüne, aksi halde reddine karar verilmelidir.
Mahkemece, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 26.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.