YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1986
KARAR NO : 2014/7050
KARAR TARİHİ : 28.05.2014
MAHKEMESİ : Kırıkhan Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/05/2013
NUMARASI : 2013/90-2013/493
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 09.01.2009 gününde verilen dilekçe ile suya müdahalenin men’i istenmesi üzerine bozmaya uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 30.05.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı M.. İ.. vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, kadimden beri sulama suyu olarak kullandıkları suya, davalıların çay suyunun yolunu değiştirerek müdahale ettiklerini öne sürerek, suya vaki müdahalenin önlenmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı köy muhtarı, özel idarenin inceleme yapıp resmi bir işlem projesi hazırlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalı M.. İ.., köy suyu ile ilgisinin olmadığını belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davalılardan Y.. K..’ın köy muhtarlığı sıfatının bulunmaması nedeniyle hakkında açılan davanın reddine karar verilmiş, davalı M.. İ.. ve C.. Köyü Muhtarlığı tüzel kişiliği tarafından ise kazı yapılarak ve plastik boru döşenerek oluşturulan müdahalenin önlenmesine karar verilmiştir.
Hükmü davalı M.. İ.. temyiz etmiştir.
Karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.12.2012 tarihli 2012/20937 Esas, 2012/25705 Karar sayılı bozma ilamı ile “…yukarıda açıklanan hususlar ve tüm dosya kapsamı karşısında davalı tarafından ne şekilde müdahalede bulunduğu karar yerinde açıklanıp tartışılmadan müdahalenin varlığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda “davanın kabulü ile C.. Çayı üzerinde bulunan E.. B.. davalılar M.. İ.. ve C.. Köyü Muhtarlığı tüzel kişiliğinin yapmış olduğu müdahalenin men’ine ve mevcut kullanım durumunun aynen muhafazasının sağlanmasına, Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen hususlarda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Hükmü davalı M.. İ.. vekili temyiz etmiştir.
Hükmün hangi hususları kapsayacağı 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Ayrıca hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini ve ifa kabiliyetini yitirir.
Bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir. Mahkemece bu husus gözetilmeden, hükmün diğer yönlerinin kesinleşmiş olduğundan bahisle “kesinleşen hususlarda yeniden karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
Diğer yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taraf ehliyeti” başlıklı 50. maddesi gereğince medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir. Aynı Kanunun 51. maddesine göre de dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.
4721 sayılı TMK’nın 47, 48, 49 ve 50. maddelerinde de tüzel kişiliğin kazanılması, hak ehliyeti ile fiil ehliyeti ve bunun kullanılmasına ilişkin hükümler yer almaktadır.
442 sayılı Köy Kanununun 37/7. maddesi uyarınca da köy tüzel kişiliği adına dava açmak ve açılan davayı takip yetkisi ile köy aleyhine açılan davalarda köyü temsil yetkisi köy muhtarına aittir. Köy muhtarının hukuki bir engelinin çıkması durumunda bu yetki aynı Kanun’un 33/b maddesine göre köy derneğinin seçeceği temsilciye tanınmıştır.
Ancak, 06.12.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1. maddesi ile;
1-Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.
2-Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.
3-Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.
Aynı Kanunun geçici 1. maddesinin 13 fıkrasında 1. maddeye göre tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin mahkemelerde süren davalarında katıldıkları ilçe belediyesinin taraf olacağı belirtilmektedir.
Yine Kanunun “Yürürlük” başlıklı 36. maddesi uyarınca da geçici 1. maddenin 13. Fıkrası ilk mahalli idareler genel seçim tarihi olan 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Somut olaya gelince;
Davalı C.. köyünün 6360 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen ilgili maddeleri uyarınca mahalle olarak bağlı bulunduğu Kırıkhan İlçe Belediyesine katıldığı ve tüzel kişiliğinin son bulduğu, başka bir deyişle davada pasif husumet ehliyetinin kalmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemece, 6360 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin 13. fıkrası gereğince dava dışı Kırıkhan İlçe Belediye Başkanlığının davaya katılımı sağlanarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi için kararın bozulması gerekmiştir.
Öte yandan davalılardan M.. İ.. hakkında bozma ilamından sonra verilen karar yeterli inceleme ve araştırmaya dayanmamaktadır. Şöyle ki:
Dosya kapsamına göre dava konusu edilen çalışma idari bir projenin gerçekleştirilmesi suretiyle yapılmıştır. Davalı M.. İ..’in projede il encümen azası olduğu ileri sürüldüğünden davalının üzerine atfedilen eylemleri idarenin görevlisi olarak gerçekleştirdiği kabul edilirse davalıya husumet yöneltilemeyeceğinden davanın bu nedenle reddi gerekir. Aksi takdirde davalıya isnat edilen eylemlerin kişisel bir müdahale olduğu anlaşılırsa ancak davalı hakkında müdahalenin men’i kararı verilebilir. Belirtilen hususlar açıklığa kavuşturulmadan ve bozmaya uyulduğu halde önceki bozma ilamında belirtilen bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapılmadan karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeplerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda ayrı ayrı açıklanan nedenlerle davalı M.. İ..’in temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 28.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.