Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/1913 E. 2014/6028 K. 08.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1913
KARAR NO : 2014/6028
KARAR TARİHİ : 08.05.2014

MAHKEMESİ : Gölbaşı(Ankara) 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2013/11-2013/25

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 16.07.2013 gününde verilen dilekçe ile satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.07.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, satış vaadi sözleşmesi ile davalıların murisi N. Y.’ın paydaşı olduğu 116 ve 215 parsel sayılı taşınmazlardaki hak ve hisselerini davacı H.. O..’a sattığını, açılan dava sonucu 215 parsel sayılı taşınmazın müvekkili adına tesciline, 116 parsel sayılı taşınmazın iştirak halinde mülkiyet söz konusu olduğundan ifa olanağı bulunmadığı gerekçesiyle tescil talebinin reddine karar verildiğini, kendisinin de bu parselde iştirak halinde malik olduğunu ileri sürerek 116 parsel sayılı taşınmazdaki muris Nezihe Yıldırım adına olan taşınmaz paylarının iptali ile davacı H.. O.. adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, dava konusu edilen 116 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak daha önce açılan davanın reddine karar verilmekle kesin hüküm oluştuğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Kaynağını Türk Borçlar Kanununun 29. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanununun 237. maddesi ile Türk Medeni
Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Somut olayda; Gölbaşı Noterliğinin 09/03/1999 tarih ve 2921 yevmiye numaralı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile davalıların murisi Nezihe Yıldırım’ın elbirliği halinde maliki olduğu 116 ve 215 parsel sayılı taşınmazlardaki hak ve hisselerini davacı H.. O..’a satmış ve bedelini almıştır. Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07.03.2012 günlü ve 2012/40 Esas E 2012/254 sayılı Kararı ile bozmaya uyularak 215 parsel sayılı taşınmaza ilişkin davanın kabulüne, 116 parsel sayılı taşınmazın elbirliği halinde mülkiyet esaslarına göre tapuda kayıtlı olduğundan ifa olanağının bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm temyiz edilmeyerek 10.07.2012 tarihinde kesinleşmiştir.
Dava konusu 116 parsel sayılı taşınmaz, tarafların ortak murisi Ali Okman adına kayıtlı iken ölümü ile 18.12.2008 tarihinde mirasçılarına intikal etmiş olup davacı ve davalılar elbirliği halinde maliktir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır. Elbirliği mülkiyetine (TMK m.701) konu bir taşınmazda elbirliği (iştirak halinde) ortaklarından birinin, ortaklık dışı bir kişiye satım vaadinde bulunması halinde, sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerli olmakla birlikte elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez. Ancak, davacı da davalılarla birlikte 116 parsel sayılı taşınmazda elbirliği halinde malik olup ifa olanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Öte yandan, hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır. Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm 6100 sayılı HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın, taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Mahkemece kesin hüküm olarak kabul edilen ve taraflar arasında görülüp sonuçlanan davada verilen karar usule ilişkin olup sadece ilişkin oldukları usuli sorun hakkında kesin hüküm teşkil eder yoksa dava konusu uyuşmalığın esası hakkında kesin hüküm teşkil etmez. Bu itibarla, işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 08.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.