YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1884
KARAR NO : 2014/6242
KARAR TARİHİ : 13.05.2014
MAHKEMESİ : Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/05/2013
NUMARASI : 2011/332-2013/292
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 26.07.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne dair verilen 10.05.2013 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı H.. A.. vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 13.05.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. Ş.. E.. ile karşı taraftan davacı vekili Av. M.. A.. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; mülkiyet aktarımı isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı”niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davacı, tapu kaydında eski dünürü olan davalı adına satış suretiyle oluştuğu görünen dava konusu 1962 ada 6 parsel sayılı taşınmazda 2. kat 8 no’lu bağımsız bölümün gerçekte kendisine ait olduğunu, taşınmazın satış bedeli olan toplam 60.000 TL’nin 40.000 TL’sinin kendi birikimleri ile 20.000 TL’sinin ise davalı adına çekilen kredi ile ödendiğini, çekilen bu kredinin teminatı amacıyla da tapu kaydının davalı adına tescil edildiğini, dairenin son 5 taksiti hariç kredi taksitlerinin de kendisi tarafından davalının hesabına ödenmesine rağmen davalının bugüne kadar dava konusu taşınmazın tapusunu kendisine devretmediğini ileri sürmüştür. Ne var ki; davacı iddialarını yazılı ./…
delil veya delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Ancak, dava dilekçesinde delilleri arasında “yemin” demek suretiyle açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan bu hakkı hatırlatılmalı, davacının bu hakkını kullanması, davalının da yemin etmesi durumunda mülkiyet hakkı aktarımına ilişkin istemin reddine ikinci kademedeki istem yönünden ise tarafların delilleri değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi, davalının yeminden kaçınması halinde ise şimdiki gibi mülkiyet aktarımı isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken yukarıda değinilen hususların gözetilmemesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı H.. A..’e verilmesine, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 13.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.