Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/14194 E. 2015/10049 K. 09.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/14194
KARAR NO : 2015/10049
KARAR TARİHİ : 09.11.2015

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 27.07.2012 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi, yıkım ve manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen 14.04.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, davacıya zarar verme kastıyla inşa edilen duvarın masrafı davalı tarafından karşılanmak üzere yıkılmasına, eylem nedeniyle davacı ve ailesinin uğradığı manevi üzüntünün karşılığı olarak 15.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, manevi tazminat isteminin reddine, men’i müdahale ve kal talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Dava, komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları gözönünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının subjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanılıp katlanılamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki,
davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; dosya içerisindeki bilirkişi raporları, kroki ve tapu kayıtlarına göre 563 parsel no’lu taşınmazın maliki davalının inşa ettiği duvarın tamamen kendi parseli içerisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Yine dosya içerisindeki bilirkişi raporlarına göre, davalının inşa ettiği duvarın 2 metre yükseklikte olduğu ve bu yüksekliğin imar mevzuatına aykırılık teşkil ettiği belirtilmekte ise de TMK m. 683′ deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir. Davalının kendi taşınmazı üzerine yaptığı duvarın salt imara aykırı bulunduğu gerekçesiyle yıkılması istenemez. Ancak uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davacının evinin görüntüsünü, havasını ve güneşini engellememesi için duvar makul bir seviyeye indirilmelidir.
Diğer taraftan çekişme konusu duvar nedeniyle davacının evinde rutubet meydana geldiği anlaşılmakta ise de davacının da müşterek kadastro sınırının ötesine geçerek tecavüzlü şekilde bina inşa etmesi nedeniyle olayda tamamen kusursuz olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm, davalı vekilin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıran davalı tarafa iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.