Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2014/1215 E. 2014/6224 K. 13.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1215
KARAR NO : 2014/6224
KARAR TARİHİ : 13.05.2014

MAHKEMESİ : Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/10/2013
NUMARASI : 2013/421-2013/1171

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 29.04.2013 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali, tescil veya tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne dair verilen 24.10.2013 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı D.A.Ş. vekili ile duruşmasız olarak davalı A.. D.. tarafından istenilmekle, tayin olunan 06.05.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler gelmedi. Karşı taraftan davacı vekili Av. B. S. D. geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, davalı yüklenici D. A.Ş. ile 01.10.2011 günü düzenledikleri sözleşmeyle 2 parsel sayılı taşınmazdaki C Blok 13. Kat 25 numaralı bağımsız bölümü 195.000 TL bedelle satın aldığını ve bedelini ödediğini, taşınmazın 30.06.2012 günü teslim edilmesi gerekirken 15.11.2012 tarihinde teslim edildiğini, gecikme ve ayıplı iş nedeniyle ayrıca dava açtığını, ihtara rağmen tapunun devredilmediğini ileri sürerek taşınmazın adına tescilini veya rayiç değeri ile faydalı masrafların tahsilini istemiş, 03.05.2013 günlü dilekçeyle de husumeti tapu maliki Ahmet’e yöneltmiştir.
Davalı yüklenici D. A.Ş., tapu maliki olmadığından tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, davacının ayıplı iş nedeniyle teslimden kaçındığını, devir işlemleri için edimini yerine getirmediğini, sözleşmenin geçerli olmadığını, davalı Ahmet’in taşınmazı ticari amaçla iyiniyetli olarak edindiğini, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı D. A.Ş. vekili ile davalı Ahmet vekili temyiz etmiştir.
Dava, yüklenicinin temliki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil; ikinci kademede alacak istemlerine ilişkindir.
Hukukumuzda, kişilerin satın aldığı şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişesi taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat “hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir.”
Belirtilen ilke, TMK’nın 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddesindede “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde vurgulanmıştır. Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.
Gerçekten, kayıt malikinin mülkiyeti kötüniyetle kazandığı ileri sürülmüş ise, üçüncü kişinin ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken şahıs olup olmadığına bakılması gerekir. Çünkü, TMK’nın 1024. maddesi uyarınca bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmişse bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişilerin yolsuz olan bu tescile dayanma olanakları yoktur ve yasa ve uygulamadaki deyimiyle bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan ve hukuki sebepten yoksun bulunan tesciller yolsuz tescil sayılacağından, hakkı zedelenen üçüncü kişinin iyiniyetli olmayan malike karşı doğrudan doğruya şahsi hakkına dayanması mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta, kat irtifakı kurulu 2 parsel sayılı taşınmazdaki C Blok 25 numaralı mesken 07.03.2013 günü satış nedeniyle davalı Ahmet adına tescil edilmiş; davacı tarafından 29.04.2013 tarihinde bu dava açılmış ve 30.04.2013 tarihinde de taşınmazın tapu kaydına mahkemece ihtiyati tedbir şerhi konulmuştur.
Davacı, taraflar arasında düzenlenen 01.10.2011 günlü adi yazılı sözleşmeye dayanarak davalı A.. D.. adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini veya taşınmazın rayiç değerinin alınmasını talep etmiştir.
Uyuşmazlık davalının TMK’nın 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli olup olmadığı, TMK’nın 3. maddesi karşısında yararına geçerli bir tescilin sonuçları meydana gelip gelmeyeceğine ilişkindir. Taşınmazın mülkiyetinin kötüniyetle kazanıldığının kural olarak davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Dosya kapsamına, toplanan delillere göre davalı Ahmet’in taşınmazı kötüniyetle edindiğine ilişkin bir delil sunulmadığı, dolayısıyla dava konusu taşınmazın kötüniyetli olarak edindiği
kanıtlanamadığından mahkemece davacının tapu iptali ve tescil isteminin reddi ile ikinci kademedeki istemi hakkında bir karar verilmesi gerekir.
Mahkemece, belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı gerekçeyle tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekillerinin temyiz itirazlarının ayrı ayrı kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 13.05.2014 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
Dava; yüklenicinin temliki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat isteğine ilişkindir.
Davalı yüklenici şirket ve tapu kayıt maliki A.. D.. davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı Ahmet’e tapudan yapılan devir işleminin muvazaalı olduğu sonucuna varılarak davanın kabulüne dair verilen hüküm davalı yüklenici şirket vekili ile davalı asil A.. D.. temyiz etmişlerdir.
Dosyada mevcut doğalgaz, elektrik-su faturaları ile taraflarca keşide edilen ihtarnameler ile diğer kayıt ve belgelere göre; dava konusu edilen 25 no’lu bağımsız bölüm 01.10.2011 tarihinde harici sözleşme ile davacı Ş. D.’ye 195.000 TL karşılığında satılmış, bedeli ödenmiş ve 15.11.2012 tarihinde fiilen teslim edilen ve halen davacının kullanımında bulunan taşınmazla ilgili 29.04.2013 tarihinde iş bu tescil davası açılmıştır.
Davacı ile yüklenici arasındaki uyuşmazlığın haricen satışı yapılan ve teslim edilen daire ile ilgili olarak eksik işler bulunup bulunmadığı noktasında toplanmakta olup bu hususun davacının eldeki davadan önce Diyarbakır 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/103 Esas sayılı üzerinde 01.02.2013 tarihinde açılan ve derdest olan belirsiz alacak davası içeriği ile anlaşılmaktadır.
Yanlar arasındaki anılan uyuşmazlıkla ilgili dava sürmekteyken dava konusu taşınmaz 07.03.2013 tarihinde diğer davalı A.. D..’ya tapudan devredilmiştir.
Davalı Ahmet dava konusu taşınmazı örnek daireyi görerek ve ticari amaçla satın aldığını belirtmiş ve gerçek değerinin verilmesi halinde taşınmazı davacıya devredilebileceğini 27.05.2013 tarihli yazılı beyanı ile bildirilmiş olup duruşmalara hiç katılmamıştır.
Sayın çoğunluk tarafından TMK’nın 1009-1020 ve 3. maddelerinde yer alan hükümler gözetilerek davalı A.. D..’nun iyiniyetli malik olduğu sonucuna varılarak yazılı biçimde bozma kararı oluşturulmuştur.
Öncelikle üzerinde durulması gereken husus; davalı yüklenici ile davalı Ahmet arasındaki satış işleminin hukuki niteliğidir. Gerçekten bir sözleşmenin hüküm ve sonuç meydana getirmesi için o sözleşmenin amacına uygun kurulması gerekir. Yoksa, sözleşmenin görünümde var olmasının bir önemi yoktur. Örneğin, taşınmaz satış sözleşmesinin aslında bağış, karz veya teminat amacıyla yapılması her zaman olanaklıdır. Bunun gibi bir taşınmaz satışı da gerçek alacaklıların haklarını bertaraf etmek kastıyla yapılmış bu amacı sağlamak için de mülkiyet üçüncü bir kişiye tapuda geçirilmiş olabilir. Uygulama ve doktrinde kaynağını Borçlar Kanununun 18. maddesinden (6098 sayılı TBK’nın 19. md.) olan bu gibi işlemlere “muvazaalı işlemler” denilmektedir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşırlar ve muvazaalı işlemler üçüncü kişilere karşı gerçek bir hukuki işlemin var olduğu görünüşü yaratmak için yapılır.
Somut olayda; davacı davalılar arasındaki işlemin muvazaalı olduğu iddiasında bulunduğundan, bu iddiasını her türlü delille kanıtlayabilir. Nitekim, davacı taraflar arasındaki satış işleminin muvazaaya dayalı olduğunu Diyarbakır 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/103 Esası üzerinden 10.02.2013 tarihinde dava konusu taşınmazla ilgili eksik ve kusurlu işlere dayalı açtığı alacak dava dosyası içeriği, 15.11.2012 teslim tarihinden sonra davacı adına düzenlenen elektrik, doğalgaz ve su faturaları, yüklenici tarafından gönderilen 30.01.2013 gün ve 2812 yevmiye numaralı cevabi ihtarname içeriği ve özellikle davalı A.. D..’nun 27.05.2013 günlü yazılı beyanında açıkladığı gibi satın aldığı tarihte davacı zilliyetliğinde bulunan taşınmazı hiç görmeden satın almasının hayatın olağan akışına da uygun düşmediği gözetildiğinde tüm dosya kapsamıyla muvazaa iddiasının kanıtlandığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle davalı Ahmet TMK’nın 1023. ve 1024. maddelerinden yararlanamaz. Yerel mahkemece de olayda muvazaa olduğu sonucuna varılarak yazılı şekilde davanın kabulüne dair hüküm kurulması usul ve yasaya uygun görülmekle karar onanmalıdır.
Açıklanan nedenlerle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.