YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11532
KARAR NO : 2014/12243
KARAR TARİHİ : 03.11.2014
MAHKEMESİ : Ardahan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29/03/2013
NUMARASI : 2012/14-2013/166
Davacı-karşı davalı vekili tarafından, davalı-karşı davacı aleyhine 15.01.2010 gününde verilen dilekçe ile asıl davada temliken tescil, davalı-karşı davacı vekili tarafından 30.03.2010 gününde verilen dilekçe ile karşı dava olarak elatmanın önlenmesi ve kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl dava ve karşı davanın reddine dair verilen 29.03.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı-karşı davalı, davalı-karşı davacı vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı-karşı davacı, davacı-karşı davalının dava konusu taşınmazın davalı-karşı davacıya ait olduğunu bilmesine rağmen bina yaptığından davacı- karşı davalının davasının reddini, davacı-karşı davalı tarafından yapılan elatmanın önlenmesini ve binanın kal’ini savunmuştur.
Mahkemece asıl davanın ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı-karşı davalı, davalı-karşı davacı vekilleri temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi Türk Medeni Kanununun 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde diğer koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
Türk Medeni Kanununun 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiası ileri sürülebilir.
Malzeme sahibinin Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır;
Türk Medeni Kanununun 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin Türk Medeni Kanununun 3.maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir.
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.
c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
Yukarıda değinilen üç koşulun yanı sıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre, temliken tescil isteyen davacı-karşı davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Bu tür davalarda öncelikle temliken tescil isteyen davacının iyiniyetli olup olmadığının araştırılması gerekir. Davaya konu olayda, davacı-karşı davalı dava konusu taşınmazın babası tarafından kendisine ve dava dışı kardeşine vasiyet edilen bir taşınmaz olduğunu zannederek bu taşınmaz üzerinde ev yaptığını ileri sürmüş ise de söz konusu vasiyetnamede bu taşınmazla ilgili olarak herhangi bir belirleyici açıklamaya yer verilmemiş, davacı-karşı davalının babası tarafından Bakırköy 1. Noterliğince düzenlenen 23/07/1985 tarihli 44376 yevmiye numaralı vasiyetnamede “.. Kars vilayeti, kazaları ve mülhakatları hudutları dahilinde vaki ve kain bilumum gayrimenkullerdeki hak ve hisselerimin tamamını ise yine oğullarım S.. C.. ve A..C..’e vasiyet ediyorum…” şeklinde beyanda bulunulmuştur. Ayrıca davacı-karşı davalı dışında da başka mirasçılar mevcut olduğundan, davacı-karşı davalıya vasiyet edilen bu şekildeki bir taşınmazda bina yapılması halinde iyiniyet koşulları gerçekleşmiş olmaz. Kaldı ki, kadastro tespitine itiraz sonucu kadastro mahkemesince görüp sonuçlanan dava sonucunda verilen hükümle bu taşınmaz davalı adına tespit ve tescil edilmiştir. Bütün bu açıklamalara göre davacı-karşı davalının dava konusu taşınmazda iyiniyetli olarak binayı inşa ettiği kanıtlanamamıştır. Temliken tescil davalarında, iyiniyetin kanıtlanamaması halinde diğer unsurların araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
Dairemizin yukarıdaki ilkeleri doğrultusunda TMK’nın 723/3. maddesi gereğince davacının iyiniyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde, hakimin hükmedeceği tazminat miktarı malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az
değeri geçmeyebilir. Bu nedenle mahkemece, davacı-karşı davalının inşa etmiş olduğu evin bilirkişi tarafından hesaplanan asgari levazım bedelinin temliken tescil isteyen davacı-karşı davalıya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
3- Davalı-karşı davacının temyizine gelince, yukarıda açıklandığı üzere temliken tescil isteyen davacı-karşı davalının iyiniyeti kanıtlanamadığından, elatmanın önlenmesi ve kal talebinin de kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, belirtilen sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1.) bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine; (2.) bentte açıklanan nedenlerle davacı- karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü, (3.) bentte açıklanan nedenlerle davalı- karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
03.11.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.