Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2013/3406 E. 2013/8789 K. 11.06.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3406
KARAR NO : 2013/8789
KARAR TARİHİ : 11.06.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 20.02.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 29.11.2012 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 04.06.2013 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. … ve davalı … vekil Av. … Karaaslan geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, davalılar ile ortak oldukları şirketin dava dışı bankadan kullandığı kredi nedeniyle 1463 parsel sayılı taşınmazda ipotek tesis edildiğini, ipotek bedeli ödenmediğinden taşınmazın cebri icra yoluyla alacaklı banka adına tescil edildiğini, dava dışı banka ile yapılan 03.01.1992 günlü protokolle taşınmazı edinip, icra baskısı ve işlerinin yoğunluğu nedeniyle murisi annesi … adına tescilini sağladığını, bu hususta bankanın 31.12.1991 tarihli bir yazı verdiğini, davalıların ortaklığın giderilmesi istemiyle açtıkları davada taşınmazın satışına karar verildiğini, taşınmazın bedelinin ödenerek tarafından edinildiğini ileri sürerek adına tescilini istemiştir.
Davalı …, davacı ile muris arasında inanç sözleşmesi bulunmadığını, ortaklığı satış yoluyla giderilmesi davasının kesinleştiğini, anılan bu davada davacının mülkiyet itirazının bulunmadığını belirterek; davalı … ise, taşınmazın muris tarafından edinildiğini, zamanaşımı süresinin geçtiğini, inanç sözleşmesini kanıtlayan yazılı belge bulunmadığını, ortaklığın giderilmesi davasında davacının mülkiyet itirazının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. Maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır.
Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm 6100 sayılı HMK’nun 303. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddeye göre bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın, taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı mahkemenin de kabulünde olduğu gibi inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur. Mahkemece, taraflar arasında görülüp sonuçlanan … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/55 esas 2009/264 karar sayılı ortaklığın giderilmesi davasında mülkiyet hususunun tartışılmasının maddi anlamda kesin hüküm oluşturduğu, davacının davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kesin hükümden söz edebilmek için her iki davanın taraflarının aynı olması yanında dava sebebinin de aynı olması gerekir. Dolayısıyla, ortaklığın giderilmesi ve inanç sözleşmesine dayanılarak açılan davalarda dava sebebinin aynı olmadığı çok açıktır. Bu nedenle, mahkemece işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken davanın kesin hüküm nedeniyle reddi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 990 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 11.06.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.