YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/15778
KARAR NO : 2014/4033
KARAR TARİHİ : 25.03.2014
MAHKEMESİ : Göle Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/03/2013
NUMARASI : 2009/40-2013/146
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 20.03.2006 gününde verilen dilekçe ile meraya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine bozmaya uyularak yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 20.03.2013 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle tayin olunan 25.03.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. M.. Y.. ve Av. M.. D.. ile karşı taraftan davacılar vekili Av. E.. K.. geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Davacılar, kadimden bu yana kullandıkları meranın davalı tarafından işgal edilerek kullanımına izin vermemesi nedeniyle faydalanamadıklarını ileri sürerek, elatmanın önlenmesini istemişlerdir.
Davalı, davacılar ile sınır komşusu olmadıklarını, kadimden bu yana kullandıkları yaylalarına ilişkin mahkeme kararlarının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, meraya elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir
parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu meranın 17.06.1936 gün ve 65 sayılı karar ile Kank Köyü’ne tahsisi yapılmıştır. Taraf köyler arasında Göle Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1991/134 Esas ve 2006/138 Esas sayılı davalarında meraya elatmanın önlenmesi istemli davaların yargılaması yapılmıştır. Yine aynı mahkemenin 1998/50 Esas sayılı davasında davalı ile dava dışı köy arasında meraya elatmanın önlenmesi davası görülmüştür. Yapılan keşifte dava konusu yer bilirkişiler yardımıyla tüm sınırlarıyla belirlenmemiştir. Dava konusu yer sınırları yöreyi iyi tanıyan mahalli bilirkişiler yardımıyla memleket haritasında tam olarak gösterilmelidir. Anılan mahkeme kararlarındaki krokiler ve tahsis kararının sınırları saptanarak dava konusunu yerin bu sınırların içerisinde kalıp kalmadığı kesin olarak belirlenmelidir. Yapılan bu sınır tespitleri sonucunda dava konusu taşınmazın kadimden bu yana kim tarafından tasarruf edildiği mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarıyla saptanmalıdır. Bu saptama sonucu dava konusu meranın davacıların kadim merası olduğunun anlaşılması halinde şimdiki gibi davanın kabulüne aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar bir yana bırakılarak eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 25.03.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.