YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/15491
KARAR NO : 2014/2712
KARAR TARİHİ : 03.03.2014
MAHKEMESİ : Kırıkkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/05/2013
NUMARASI : 2012/307-2013/245
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 10.08.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 09.05.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı H.. B.. vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 156 parsel sayılı taşınmazın bedeli kendisi tarafından verilmek sureti ile müşterek murisleri olan babaları tarafından davacı adına satın alındığını beyan ile tapu iptali ve tescilini istemiştir.
Davalılar taşınmazın tarafların murisi tarafından 3. kişiden bedeli ödenmek suretiyle satın alındığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın 05/02/1947 tarih 20/6 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince yazılı delil ile ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. Maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olaya gelince; davacı iddiasını yazılı delil veya “delil başlangıcı” sayılacak bir belge ile kanıtlayamamıştır. Ancak, davacı vekili 27.12.2012 tarihli duruşmada imzalı beyanı ile yemin deliline dayandığını bildirdiğinden, mahkemece davacıya yemin delilini kullanıp kullanmayacağı hatırlatılarak HMK’nın 225 ve devamı maddeleri gereğince işlem yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu husus yerine getirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte yazılı nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bent uyarınca davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün yazılı gerekçe ile BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 03.03.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.