YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13971
KARAR NO : 2014/1026
KARAR TARİHİ : 21.01.2014
MAHKEMESİ : Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2010/19-2013/414
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 11.01.2010 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi davacılar A.. B.. vd. vekili tarafından davalı SS Koop. 18 Konut Yapı Kooperatifi aleyhine 14.12.2013 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl davanın reddine birleştirilen dava hakkında ise görev yönünden reddine dair verilen 16.07.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Asıl dava ve birleştirilen dava, komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesi isteğine ilişkindir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın reddine, davalı kooperatif hakkında açılan davanın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin
ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Taşınmaz malikinin katlanma yükümlülüğü tamamen mülkiyetin içeriğinden doğmaktadır. Mülkiyet geniş haklar, buna bağlı yetkilerin yanında, söz konusu ödevlerle birlikte bir bütündür. Anayasanın 35. maddesinde de mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlandırılabileceği ve mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı kullanılamayacağı öngörülmüştür.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir.
Somut olaya gelince, dosya içerisinde bulunan 2009/38 değişik iş sayılı tespit dosyasındaki bilirkişi raporunda davalı C. A. tarafından duvarın yükseltilmesi ve bahçe duvarı ile istinat duvarı arasını bahçe haline getirerek bu yeri sulaması sonucu bahçe duvarının yıkıldığı belirtilmiştir. Aynı şekilde davalı kooperatifin başvurusu üzerine davalı C.A. aleyhine dava konusu olaydan önce yapılan 2006/494 değişik iş sayılı tespit dosyasına sunulan 17.07.2006 tarihli inşaat mühendisi raporunda da davalı C. A. tarafından yapılan kısımların statiğe ve projesine uygun olmadığından eski haline getirilmesi gerektiği aksi halde duvarın çökeceği, insan hayatını tehdit edeceği açıkça belirtilmiştir. Bu sebeple davacıların daha önce birkaç kez kooperatife şikayette bulundukları ve davalı kooperatifçe davalı C. A. uyarıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan keşif sonucu alınan tek inşaat mühendisinin yer aldığı 21.01.2012 tarihli bilirkişi heyet raporunda olayın gerçekleşmesinde bitişik taşınmaz sahibi olan davalı C.A. kusurunun bulunmadığı kusurun davalı kooperatifin imalatından kaynaklandığı belirtilmiştir. Ancak tüm dosya kapsamı ve tespit dosyalarında alınan bilirkişi raporları ile 21.01.2012 tarihli bilirkişi raporu arasındaki çelişkiler mahkemece giderilmemiştir. Ayrıca dosya içerisindeki hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava konusu duvara davalı C.A. yaptığı eklentilerin mühendisilik kurallarına uygun olup olmadığı, dolayısıyla zararın artmasına neden olup olmadığı hususu araştırılmamıştır. Davalıların müteselsil kusurunun bulunup bulunmadığının 818 sayılı Borçlar Kanununun 50. maddesi hükmü uyarınca tartışılmaması doğru görülmemiştir.
Öte yandan, görülmekte olan dava TTK’nın 4. maddesi kapsamında sayılan ticari nitelikte bir dava olmayıp komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat isteği söz konusu olduğundan birleştirilen dava bakımından da ticaret mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görev nedeniyle ret kararı verilmesi de doğru görülmemiş bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde davalı yatırana iadesine, 21.01.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.