YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13278
KARAR NO : 2014/177
KARAR TARİHİ : 06.01.2014
MAHKEMESİ : Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/01/2013
NUMARASI : 2011/259-2013/18
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 15.06.2011 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 24.01.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KAR A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, tapu tahsis belgesinden doğan hakkını davalı olan oğluna ileride kendisine geri vermesi amacıyla muvazaalı olarak devrettiğini, ancak davalının devre yanaşmadığını belirterek dava konusu taşınmazın tapusunun iptali ile kendi adına tescilini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 818 sayılı BK’nın 65 ve 6098 sayılı TBK’nın 81. maddesi gereği davacının verdiği şeyi geri isteyemeyeceği ve ayrıca davacının iddiasını yazılı delil ile kanıtlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. inançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davacı, dava konusu taşınmaz davalı adına tescil edilmeden önce, taşınmazda tapu tahsis belgesi ile hak sahibi olduğunu, borçları sebebi ile tahsis belgesinden kaynaklanan hakkını davalı olan oğluna bağış sözleşmesi ile muvazaalı olarak bağışladığını, aslında tarafların gerçek iradesinin taşınmazın ileride davacıya geri verileceği inancı olduğunu, anılan bağıştan sonra davalının taşınmazı kendi adına tescil ettirdiğini ve fakat bugüne kadar dava konusu taşınmazın tapusunu kendisine devretmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Davacı, iddialarını yazılı delil veya delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Ancak, dava ve delil dilekçesinde “yemin ve her türlü delil” demek suretiyle açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan bu hakkı hatırlatılmalı, sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır. Değinilen yönün gözetilmemesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 06.01.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.