YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13246
KARAR NO : 2014/547
KARAR TARİHİ : 13.01.2014
MAHKEMESİ : KDZ.Ereğli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 11/06/2013
NUMARASI : 2009/622-2013/190
Davacılar tarafından, davalılar aleyhine 04.05.2009 ve birleştirilen davada 03.02.2010 gününde verilen dilekçeler ile tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.06.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili ve bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukuna aykırılık nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı M.. Y.., birleştirilen davada davacı N.. Y.., komşu taşınmazda yapılan hafriyat ve kazı çalışması nedeniyle maliki oldukları 893 parsel üzerinde bulunan ve 1 ile 10 numaralı bağımsız bölümlerin malikleri oldukları 7 katlı binanda ağır hasar oluştuğunu ve ayrıca olay sebebi ile çok korktuklarını ve psikolojik tedavi gördüklerini ileri sürerek, davalılardan Ş.. D.. ve A. S. S. malik sıfatıyla, M.. Y..’in hafriyat ve kazı çalışmasını taşınmazın malikleri adına yaparak haksız fiili ika eden sıfatıyla, diğer davalı G. Belediyesinin ise hafriyat ve kazı çalışmasına izin verdiği halde gerekli inceleme ve kontrolleri yapmaması dolayısıyla oluşan zarar karşılığı olmak üzere, asıl davacı için 36.633,00 TL maddi 10.000,00 TL manevi, birleştirilen davada 40.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemişler; yargılama sırasında ıslah ile maddi tazminat talebini 80.000,00 TL olarak artırmışlardır. Davacılar vekili, yargılama sırasında davalılardan M.. Y.. hakkındaki davadan feragat ettiğini bildirmiştir.
Davalılardan M.. Y.. davaya cevap vermemiş, diğer davalılar davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 25.06.2012 tarihli bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen rapora atıf yapılarak, kazı ve hafriyat çalışmalarının heyelanın oluşmasında en önemli tetikleyici unsur olduğunu, davalılardan arsa malikleri ile yüklenicinin
kazı tekniğine uymamaları sebebi ile kusurlu olduklarını, diğer davalı belediyenin ise denetim eksikliği sebebi ile kusurlu olduğunu, diğer bir bilirkişi raporuna göre olay sebebi ile binanın kullanılmaz durumda olduğunu bu sebeple asıl davada davacının olay günü evde bulunmaması ve eşyanın zarar görmüş olması sebebi ile manevi tazminat isteminin reddine, maddi tazminat isteminin ise kısmen kabulü ile eğer olay olmasaydı binanın tespit edilen tüm değerinden hurda değeri çıkarıldıktan sonra kalan 1.048.800,00 TL’den davacının arsa payı olan 10/220 hissesine isabet eden kısmı olan 47.672,72 TL ile menkul eşyalarının uğradığı zarar nedeniyle 1.245,00 TL’nin davalı arsa maliklerinden alınmasına; birleştirilen davada davacı Nevin Yüksel’in olay günü evde olduğu, korku ve üzüntüye duçar olduğu bu sebeple 2.000,00 TL manevi tazminatın davalı arsa maliklerinden alınmasına, maddi tazminat isteminin ise kısmen kabulü ile eğer olay olmasaydı binanın tüm değerinin davacının arsa payı olan 10/220 hissesine düşen kısmı 47.672,72 TL’nin davalı arsa maliklerinden alınmasına; binanın değeri hesap edilirken karot değerlerinin dikkate alınması ve olay meydana gelmeseydi dahi davacının bina duvarlarının dayanıklılığını araştırmaksızın binada oturmaya devam edeceği gerekçesi ile tazminat miktarında indirim yapılmasına yer olmadığına; davalılardan yüklenici M.. Y.. hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine; davalılardan Gülüç Belediyesi hakkındaki davanın yargı yolu sebebi ile reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili ve davalılar Ş.. D.. ile A.. Ş.. vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davacılar vekilinin tüm, davalılar Ş.. D.. ve A.. Ş..’ın aşağıdaki bendin dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davalılar Ş.. D.. ve A.. Ş..’ın diğer temyiz itirazlarına gelince; TMK’nın 683. maddesindeki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir. Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nın “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ila 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ila 761.
maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 818 sayılı Borçlar Kanununun 44. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Mahkemece tazminatın miktarının belirlenmesine ilişkin olarak yapılan araştırma ve incelemeler hüküm kurmaya yeterli değildir. Yerinde yapılan keşif sonucu alınan uzman bilirkişi ve tespit raporlarında, davacıların maliki olduğu taşınmaza bitişik olarak davalılar tarafından yaptırılan kazı ve hafriyat çalışması sonrasında davacıların evinde hasar oluştuğu tespit edilmiştir. Dosya içerisindeki bilirkişi raporlarından dava konusu binanın yaklaşık 30 yıllık bir yapı olması, ruhsatsız ve imara aykırı olarak 4 kat yerine 7 kat olarak yapılması, bu sebeple 1971 yılında belediyece mühürlenmiş olması, binanın iskanının olmaması, heyelan ve ikinci derecede deprem bölgesinde olması, mühendislik kurallarına ve projeye uygun yapılmamış olması, davalılara ait binaya tecavüzlü durumda olması gibi sebepler dolayısıyla davacının, zararının artmasına neden olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle mahkemece davacının bölüşük (müterafik) kusuru sebebiyle tazminat miktarından 818 sayılı Borçlar Kanununun 44. maddesine göre uygun bir indirim yapılarak sonucuna göre karar verilmemesi doğru görülmemiştir.
Manevi tazminat ile ilgili temyiz itirazlarına gelince; Kural olarak sadece kişilik hakkı ihlal edilen kimse manevi tazminat isteyebilir. Malvarlığının ihlali sonucunda ortaya çıkan zararlar için manevi tazminat istenemez. Malvarlığına yönelik eylemler de şüphesiz kişiyi az veya çok üzüntüye düşürebilir ise de kişisel hakkı ihlal eden eylem niteliğinde kabul edilemez. Somut olayda, davacıların binasında oluşan hasar ve zararın kişilik haklarına yönelik bir özelliği olmayıp doğrudan doğruya malvarlığı hakkına tecavüz niteliği taşıdığından manevi tazminata yönelik talebinin reddi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmiş olması da doğru görülmemiş ve bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1). bentte yazılı nedenlerle davacılar vekilinin tüm davalılar Ş.. D.. ve A.. Ş..’ın diğer temyiz itirazlarının reddine, (2). bentte yazılı nedenlerle davalılar Ş.. D.. ve A.. Ş..’ın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde davalı yatıranlara iadesine, 13.01.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.