Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2013/13017 E. 2014/1279 K. 03.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13017
KARAR NO : 2014/1279
KARAR TARİHİ : 03.02.2014

MAHKEMESİ : Milas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/04/2013
NUMARASI : 2011/510-2013/165

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.05.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 16.04.2013 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı asil tarafından istenmekle tayin olunan 21.01.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil N. A.ve davalılardan asil M.D. geldi, başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan davacı asil ve vekilinin temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklaması dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, inanç sözleşmesine dayalı olarak dava konusu .. ada .. parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 3 no’lu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacı adına tescili istemine ilişkindir.
Davalı H.. C.. vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı C.D. ve M.Y., duruşmaya katılmadıkları gibi beyanda da bulunmamışlardır.
Davalı M. D. 27.11.2012 havale tarihli dilekçesinde, dava konusu bağımsız bölümün davacı N. A.’ya satışı için davalı C.. K.. ile satış vaadi sözleşmesi yaptığını, satış bedelinin davacı N. A. tarafından gönderildiğini bildirmiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı asil ve vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolayı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nun 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188), yemin (HMK m. 225 vd.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince, davacı tarafından inanç ilişkisini ispata yönelik yazılı bir belge sunulmadığı gibi HMK’nın 202. maddesinde öngörülen şekliyle
bir delil başlangıcı niteliğinde bir belge de sunulmamıştır. Davacı vekili dava dilekçesinde ve delil listesinde her türlü delile dayandığını bildirmiştir. Her türlü delil yemin delilini de kapsar. Bu durumda, mahkemece davacıya, davalı C.. K..’a yemin teklif etme hakkı bulunduğu hatırlatılıp bu hakkını kullanıp kullanmayacağı sorularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacı asil ve vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 03.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.