Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2013/13009 E. 2014/249 K. 07.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13009
KARAR NO : 2014/249
KARAR TARİHİ : 07.01.2014

MAHKEMESİ : İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/04/2013
NUMARASI : 2010/610-2013/137

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 15.12.2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 09.04.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar S.. Y.., C.. Y.., N.. Y.. ile E.. Y.. vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalılar G.. M.., N.. Ç.., Ş.. C.. davayı kabul etmiş, diğer davalılar davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı E.. Y.. vekili ile davalılar C.. Y.., N.. Y.. ve S.. Y.. temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; varlığı ileri sürülen inanç sözleşmesinin tarafı olan Memet Yaşik’in mirasçılarından davalılar G.. M.., N.. Ç.., Ş.. C.. davayı kabul etmişlerdir. Taşınmaz üzerinde davacı ve davalılar elbirliği halinde malik olduklarından birbirlerine mülkiyet haklarını devretmeleri mümkündür. HMK’nın 311. maddesi gereğince kabul, kesin hüküm gibi sonuç doğuracağından davayı kabul eden mirasçılar yönünden davanın kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak davanın reddini savunan diğer davalılar yönünden ise; inanan (davacı) ile inanılan (davalıların murisi) arasında düzenlenmiş yazılı bir belge veya delil başlangıcı niteliğinde bir kanıt bulunmamakla birlikte, davacı, dava dilekçesinde “vs her türlü delail”e dayanmıştır. HMK’nun 225 vd. maddeleri uyarınca davalılara, murisleri tarafından yapıldığı iddia edilen inanç sözleşmesini bilip bilmedikleri hakkında yemin teklifinde bulunup bulunmayacağı hususu davacıya hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, yukarıda yapılan saptamalar bir yana bırakılarak yazılı gerekçe ile davanın tümden kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı E.. Y.. vekili ile davalılar C.. Y.., N.. Y.. ve S.. Y..’ın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine, 07.01.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.