Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2013/12829 E. 2014/264 K. 07.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12829
KARAR NO : 2014/264
KARAR TARİHİ : 07.01.2014

MAHKEMESİ : Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/04/2013
NUMARASI : 2009/251-2013/139

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 09.06.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tapu iptali ve tescil isteminin reddine, tazminat isteminin kısmen kabulüne kısmen reddine dair verilen 09.04.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili, davalılar vekili ile davalı M.. T.. tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, inanç sözleşmesine dayalı olarak 2707 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 2. kat 6 numaralı bağımsız bölümünün tapu kaydının iptali ve davacı adına tescili, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.
Davalılar davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteminin reddine, tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili, davalılar E.. T.. ve H.. Ş.. vekili ile davalı M.. T.. vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolayı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188), yemin (HMK.m.225 vd.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı A.. C.., 2707 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki 2. Kat 6 numaralı bağımsız bölümün bedelini ödediği halde Tapu Kanununun 35. maddesi nedeniyle mülk edinebilmesine ilişkin gerekli yasal koşullardaki belirsiz durum itibari ile geçici süreliğine taşınmazın davalılar adına tescilinin sağlandığını, taşınmazın birlikte satın alındığının inanç sözleşmesi niteliğindeki 12.09.2007 günlü protokolde de belirtildiğini ileri sürerek, taşınmazın adına tescilini veya ödediği bedelin faiziyle alınmasını istemiştir.
Davalı E.. T.., davacının kendisine ve annesine karşılıksız kazandırma yapmak istediğini, kaldı ki ödemelerin tamamının davacı tarafından yapılmadığını, cevap dilekçesine ekli makbuzlardan bu durumun anlaşılacağını savunmuş, davalı H.. Ş.. kendisinin davacı ve davalıya daire sattığını, ödemenin davacı ile E.. T.. tarafından yapıldığını, daire satıp, bedelini aldığını, davacının ve davalı E.. T..’un isteği üzerine taşınmazın davalı E.. T.. ile M.. T.. adına tescil ettirildiğini, hakkındaki davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuş, Davalı M.. T.. davaya cevap vermemiştir.
Tapu kaydından, kat irtifakı kurulu bulunan 2707 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki 2. kat 6 numaralı bağımsız bölümün satış nedeniyle 18.12.2007 tarihinde davalılar E.. T.. ve M. T. adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Davalı E.. T..’un cevap dilekçesinde de kabul ettiği 12.09.2007 günlü “Ön Görüşme ve Protokol” başlıklı belgede taşınmazın davacı A.. C.. ile davalı E.. T..’a haricen satıldığı belirtilmektedir.
Davacı 12.09.2007 günlü belge ile satın alma yoluyla edindiği dava konusu taşınmazın yasal koşulların oluştuğunda kendisine devredilmek üzere davalılar adına tescil edildiğini belirtmiş, satış bedelinin ödenmediği savunması da yapılmamıştır. 12.09.2007 günlü “Ön Görüşme ve Protokol” başlıklı belgeden taşınmazın davacı A.. C.. ile davalı E.. T..’a haricen 1/2’şer oranında satıldığı anlaşılmaktadır. Tapu müdürlüğünün cevabi yazısına göre de dava konusu taşınmazın davacı adına tescilinde 2644 sayılı Tapu Kanununun 35. maddesi uyarınca yasal engel bulunmadığından, kanıtlanan inanç ilişkisi doğrultusunda artık taşınmazın inanılanlar (davalılar E.. T.. ve M.. T..) tarafından inanana (davacıya) 1/2 oranındaki payı oranında devredilmesi gerekir. Yani davalı E.. T.. ve M.. T..’un payının 1/2 oranında iptal edilerek davacı adına taşınmazın tamamında 1/2 oranında pay tesciline karar verilmelidir.
Mahkemece, yukarıda yapılan saptamalar uyarınca tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de, davalı H.. Ş..’nin inanç sözleşmesinin tarafı olmaması nedeniyle hakkındaki ikinci kademedeki tazminat davasının kabulü ile tazminatın hesabında maddi hata yapılarak 24.000 Euro’nun 2400 Euro olarak değerlendirilip tazminat miktarının buna göre belirlenmesi ve talep olmadığı halde yabancı paraya uygulanacak en yüksek mevduat faizine hükmedilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 07.01.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.