YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12205
KARAR NO : 2014/1154
KARAR TARİHİ : 23.01.2014
MAHKEMESİ : Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/03/2013
NUMARASI : 2008/110-2013/129
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 05.03.2008 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27.03.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Davacılar, kadimden beri Yassıpınar mevkindeki bulunan çeşmeyi içme, sulama suyu olarak kulandıklarını, davalıların su kaynağına yakın yerde üç adet sondaj kuyusu açmaları nedeni ile çeşmenin kuruduğunu belirterek davalıların suya elatmalarının önlenmesini, davalıların açtığı kuyuların kapatılarak eski hale getirilmesini istemişlerdir.
Davalılar vekili, dava konusu çeşme ile davalıların açtığı kuyular arasında 500 metre mesafe olduğunu, çeşmeye zararının olmadığını, davalıların faydalanabileceği başka su kaynağı olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davalılar vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 756. maddesine göre; kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyetinin ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği belirtilmiştir.
Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir.
Uygulamada kaynak; “yeraltı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer” olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yeraltı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK. md. 756/3).
Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiş masrafı icabettiren bir kimsenin, komşu arazideki yeraltı suyundan istifade şartları 20. maddede sözü geçen tüzükte belirtilir (167 Sayılı Yeraltı Suları Kanunu 1-6. madde).
Somut olayda; dosya içerisindeki 02.12.2009 tarihli jeoloji bilirkişi raporunda dava konusu kuruyan çeşmenin üzerinde yer alan davalılar tarafından sonradan açılan krokide 5, 6 ve 7 numara ile gösterilen kuyuların faaliyetleri neticesinde akiferin su seviyesinin dava konusu çeşme kotu altına düştüğünü buna bağlı olarak da çeşmenin kuruduğu, aynı zamanda akiferde yer alan kireçtaşı tabakalarının sondajla delinmesi sonucunda jeolojik yapının zarar gördüğü bu nedenle derin kuyuların kapatılması halinde kuruyan çeşmenin tekrar eski haline dönmesinin mümkün olmayabileceği veya eski hale dönme sürecinin uzun sürebileceği, davalılara ait kuyu lardan davacıların sulanması gereken arazileri için su rejimi kurulması gerektiği belirtilmiştir.
Yine dosya içerisindeki 19.11.2012 tarihli jeoloji bilirkişi raporunda dava konusu kuruyan çeşmenin davalılara ait derin kuyuların faaliyetleri neticesinde kuruduğu bahse konu davalılara ait derin kuyuların kapatılması durumunda beslenme ve rezerv alanının küçük olmasından dolayı kuruyan çeşmenin eski hale dönme sürecinin uzun sürebileceği, davalı kuyularından dalgıç pompa ile su çekilmesi neticesinde de kuyularda kuruma ihtimali olacağını, davalılara ait sondaj kuyularından pompaj ile çekilecek yer altı suyunun varlığına dayanarak bir su rejiminin de kurulması sağlıklı sonuç olmayacağı, dava konusu kuruyan çeşmenin eski hale dönmesinin sağlanması için davalılara ait kuyuların kapatılmasının uygun olacağı ve üst kotta akiferde başka bir kuyunun da açılmamasının sağlanması gerektiği ifade edilmiştir.
Görüldüğü üzere her iki bilirkişi roporunda da davalılar tarafından açılan sondaj kuyularının kapatılması durumunda dava konusu kuruyan çeşmesinin eski hale gelip gelmeyeceği ve süresi kesin ve açık olarak saptanmamıştır.
Bu durumda mahkemece suların az olduğu dönemde ziraat, fen ve jeoloji bilirkişi marifetiyle mahallinde keşif yapılarak davalıların sondaj kuyularının kapatılması halinde dava konusu kuruyan çeşmesinin eski hale gelip gelmeyeceği ve süresi kesin ve açık olarak saptanmalı, eski hale gelmenin mümkün olduğu açık ve net bir şekilde tespit edildiği takdirde şimidiki gibi davalılara ait sondaj kuyularının kapatılmasına karar verilmeli, aksi takdirde davalılara ait sondaj kuyularından su rejimi kurulmalıdır.
Değinilen yönler gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 23.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.