Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2013/11997 E. 2014/1012 K. 21.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/11997
KARAR NO : 2014/1012
KARAR TARİHİ : 21.01.2014

MAHKEMESİ : Kemalpaşa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 03/04/2013
NUMARASI : 2008/272-2013/102

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 18.08.2008 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; elatmanın önlenmesi isteminin kabulüne, tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen 03.04.2013 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 21.01.2014 günü için yapılan tebligat üzerine davalı vekili Av. S. S. geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Dava, komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Davacılar 101 parsel sayılı taşınmazına komşu olan taşınmazda davalının tütün işleme tesisinin yarattığı gürültü, toz, duman, sarsıntı ve kokunun katlanılamayacak boyutta olduğunu ileri sürerek komşuluk hukukuna aykırı davranışlarının giderilmesi ve davacılar için ayrı ayrı 50.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasını istemişlerdir.
Davalı, taşınmazı dava dışı üçüncü kişiden kiraladığını, tesisin belediye onayıyla kurulduğunu, yapılan ölçümlerde faaliyetin yasal sınırlarda olduğunun belirlendiğini, manevi tazminat koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi isteminin kabulüne, davacılar için ayrı ayrı 15.000 TL manevi tazminata karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683′ deki “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nın “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengelerini gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacılar, davalının işletmesinden kaynaklanan gürültü, toz ve kokunun önlenmesini istemişlerdir. 12.04.2010 tarihinde yapılan keşif sonucu halk sağlığı uzmanı ve çevre bilirkişileri tarafından düzenlenen raporlarda gürültünün yasal sınırlar içerisinde kalıp kalmadığı hususunda birbiriyle çelişkili görüşler bildirilmiştir. Ayrıca, bu raporlarda tesiste işlenen tütünden kaynaklanan rahatsızlıkların tahammül sınırlarını aşıp aşmayacağı konusunda da bir değerlendirme yapılmamıştır. Daha sonra yapılan 11.10.2010
günlü keşifte hazır bulunan halk sağlığı uzmanı tarafından da bir rapor sunulmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davalı işletmesinden kaynaklı gürültü, toz ve kokunun TMK’nın 737. maddesi gereği katlanılabilir olup olmadığı saptanamamıştır.
Bu durumda mahkemece, uzman bilirkişilerin katılımı ile mahallinde yeniden keşif yapılarak, önceki bilirkişi raporlarında var olan çelişkileri giderecek biçimde ve davalının tesisinden kaynaklanan gürültü, toz ve kokunun tahammül sınırlarını aşıp aşmadığının saptanması ayrıca, tahammül sınırının aşıldığının belirlenmesi halinde, bu rahatsızlığın giderilebilmesi için alınması gereken tedbirlerin raporda gösterilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de, 6098 sayılı BK’nın 56. maddesi gereğince, bedensel bütünlüğün zedelenmesi, ağır bedensel zarar veya ölüm halinde manevi tazminata hükmedilebileceğinden ve somut olayda davacıların bedensel bütünlüğüne yönelik bir zarar oluştuğu kanıtlanamadığı halde manevi tazminatın hüküm altına alınması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 21.01.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.