YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/4490
KARAR NO : 2012/5175
KARAR TARİHİ : 09.04.2012
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 11.06.2009 ve 27.08.2009 gününde verilen dilekçeler ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen 11.10.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı … vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 8 sayılı parselin 21.01.2003 tarihinde ihaleden bedeli ortak ödenerek davalı … ile müşterek olarak satın alındığını yine 1 sayılı parselin 08.05.2006 tarihinde ortak olarak alındığı satıcı …’ye banka makbuzu ile ödeme yaptığını, tapunun davalı … adına oluştuğu tevhid ve ifraz sonucu 11 sayılı parselin davacıya 27.03.2007 tarihinde verildiği ancak daha büyük ve kıymetli olan parselin sözleşmeye aykırı olarak davalı üzerinde bırakılıp 1 ve 10 sayılı parsellerin tevhiden 12 sayılı parsel olarak 31.03.2009 tarihinde davalının oğlu …, …’nın da 12 ve 9 sayılı parsel ile tevhidi sonucu oluşan 13 sayılı parseli 01.04.2009 tarihinde davalılara ait şirkete tapuda devredildiğini beyanla 8-1 ve 11 sayılı parsellerin tevhidi ile oluşacak tapunun 1/2 payının davacı adına tescilini istemiştir.
Birleştirilen davada davacı, davalı …’ın oğlu … ve son tapu maliki … Petrol Tic. San. Ltd. Şirketi aleyhine açtığı davada yukarıda belirtilen sebeplerle ve muvaaza iddiası ile tapu iptali ve 1/2 payın tescilini istemiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalar birleştirilerek yapılan yargılama sonunda hile iddiasında hak düşürücü sürenin dolduğu 6100 sayılı HMK’nun 226/1-b naddesi uyarınca yemin deliline başvurulması mümkün görülmediği, davalı … ve …’nın kayıt maliki olmadığı nedenleriyle husumet yönünden davalı şirket aleyhine açılan davanın özellikle tanık …’ın beyanları doğrultusunda davanın sübut bulmadığı nedeniyle davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı … vekili temyiz etmiştir.
Dava, inanç sözleşmesine ve muvazaa iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne
uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HUMK’nun 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HUMK.m.236) yemin (HUMK.m.344) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
1-Eldeki davada; davacı inanç sözleşmesini yukarıda açıklandığı şekilde yazılı delil ya da karşı tarafın elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı niteliğindeki bir belge ile kanıtlayamadığından davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davacının sair temyiz itirazlarına gelince;
Dava konusu olayda yemin deliline dayanma imkanı bulunduğu halde mahkemece inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda uygulama yeri bulunmayan 6100 sayılı HMK’nun 226/1-b hükmüne göre davacı tarafın davalıya yemin teklifi talebinin reddi doğru görülmemiştir.
Mahkemece, davacının davalıya yemin teklif etme hakkı bulunduğu belirtilerek 6100 sayılı HMK’nun 225 ve müteakip maddeleri gereğince işlem yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken usul hükümlerine aykırı olarak davacının yemin deliline başvurmasına yönelik talebinin reddi ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; asıl davada davalı … hakkındaki davanın birleşen davada ise, davalı … hakkındaki davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi nedeniyle maktu vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedilmesi yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) bentte yazılan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, (2) bentte yazılan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatıranlara iadesine, 09.04.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.