Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2012/4476 E. 2012/8669 K. 19.06.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/4476
KARAR NO : 2012/8669
KARAR TARİHİ : 19.06.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 25.04.2001 gününde verilen dilekçe ile meraya müdahalenin men’i istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 06.12.2011 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili ve duruşmasız temyizi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 19.06.2012 günü için yapılan tebligat üzerine gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, dava konusu meraya davalının müdahalesinin men’i istemine ilişkindir.
Davalı, kesin hüküm nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı … Başkanlığının, … Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/22-1998/105 E.K sayılı ilamına konu bu dosyada hükme esas alınan fen bilirkişisinin 15.06.1998 tarihli raporunda “B” harfi ile gösterilen meraya ilişkin olarak müşterek kullanıma yönelik müdahalesinin men’ine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili ile davacı vekili temyiz etmiştir.
Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkına, bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanmaz, sınırları daraltılamaz (Mera Kanunu m.3-4).
31.5.1965 tarihli ve 4/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir
parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı…”öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte, tahsise dayanılıyorsa, tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mer’a olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun, çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak, uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Taraflar arasında görülen … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1997/22 – 1998/105 E.K. sayılı meraya müdahelenin ve muarazanın önlenmesi davasında, … Köyü Tüzel Kişiliğinin davacı, … Köyü Tüzel Kişiliğinin ise davalı olduğu, dava konusu edilen meranın … Köyü idari sınırları içinde kaldığı ancak mera uyuşmazlıklarının idari sınırlar ile
çözümlenemeyeceği bu bölümün … Köyü’nün merası olduğu saptandığından 15.06.1998 tarihli fen bilirkişileri raporlarında “B” harfi ile gösterilen meraya davalı … Köyünün müdahalesinin ve muarazanın önlenmesine karar verildiği, fazlaya ilişkin isteminin reddedildiği, hükmün Dairemizin 1999/4680 – 6298 E.K. 01.10.1999 tarihli onama ve 2000/732 – 1029 E.K. 18.02.2000 tarihli karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilamı sonucu kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre mahkemece; 05.08.2010 tarihinde mahallinde keşif yapılmış, fen bilirkişileri keşif zabtında … Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/22 – 1998/105 E.K. sayılı dosyasındaki karara ekli krokiyi zeminde uyguladıklarını belirtmişlerse de 16.08.2010 tarihli bilirkişi raporlarında özetle “…dava konusu yerlerin 1997/22 esas sayılı dosyasındaki karara ekli krokideki yerleri kapsadığını fakat krokinin hassas bir şekilde uygulanırlılığının olmadığını ve yerel bilirkişilerce de yerler gösterilmediği için zemine uygulanamadığını belirtmişler…”, aynı bilirkişilerin 25.11.2010 tarihli ek raporlarında 1997/22 – 1998/105 E.K. sayılı kararın ekindeki krokide koordinat bulunmadığı ve teknik yönden uygulanabilir nitelikte olmadığı belirtilmiştir.
Bu tespitlerden sonra mahkemece; yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı ve meradan yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek yerel bilirkişiler seçilerek ve tarafların bildirecekleri tanıkları aracılığı ile ziraat bilirkişisinin de bulunduğu yeniden oluşturulacak uzman bilirkişi heyeti refakatiyle yerinde keşif yapılarak, ilk önce davacı taraftan, idari sınırların meranın aidiyetinin belirlenmesinde öneminin olmadığı da göz önüne alınarak, uyuşmazlık konusu mera alanı sorulup, tespit edilmeli, dava konusu yerin taraflar arasında görülen … Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/22 – 1998/105 E.K. sayılı kararına dayanak 15.06.1998 tarihli bilirkişi raporuna ekli ve koordinatlı krokide belirlenen yer olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalı, dava konusu yerin 15.06.1998 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen “B” harfli yer içinde kaldığının tespiti halinde, davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmelidir.
Dava konusu yerin 1997/22 esas sayılı dava ile karara bağlanan “B” harfli yer içinde kalmadığı anlaşıldığı takdirde ise yukarıdaki ilkelere göre tahsis veya kadimlik araştırması sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.
Sabit noktaları bulunan ve koordinatlı 15.06.1998 tarihli bilirkişi raporuna rağmen, bilirkişilerce koordinatları bulunmadığı gerekçesi ile teknik yönden uygulanamadığı belirtilen şüphe ve tereddüt yaratan rapora itibar edilerek ve dava konusu alan da tespit edilmeden, taraflar arasında hükmün
infazı sırasında yeni bazı uyuşmazlıklar yaratacak şekilde ayrıca kesin hüküm kuralına aykırı olarak hüküm tesisi doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 19.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.