Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2012/1940 E. 2012/4931 K. 03.04.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/1940
KARAR NO : 2012/4931
KARAR TARİHİ : 03.04.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 15.10.2008 gününde verilen dilekçe ile maden devir sözleşmesine dayalı olarak muvazaalı devrin iptali ve tescil, tasarrufun iptali ve tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 08.10.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, davalılardan… Ltd Şti ile yapılan 17.07.2002 tarihli sözleşme uyarınca, … ilçesi, … köyü dahilinde bulunan İR:… numaralı maden ruhsatını 17.09.2002 tarihinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü nezdinde devrettiğini, davalı… şirketi tarafından da diğer davalı … A.Ş.’ye bu maden ruhsatının 11.12.2007 tarihinde devredildiğini belirterek, maden sicilinde devralınan saha üzerinde haciz ve tedbir bulunmasına rağmen davalılar arasındaki muvazaalı olarak yapılan maden sahasının devir işleminin geçersizliğini, muvazaalı devir nedeniyle maden işletme ruhsatının davacıya devir ve tescilini, davalı… Ltd. Şti aleyhine açtığı … 3. Asliye Hukuk mahkemesinin 2008/416 E. sayılı alacak davası ve bu davada hükmedilecek tazminat alacağının tahsiline imkan sağlamak için… Ltd. Şti.’ne ait iken diğer davalı … A.Ş.’ye alacaklılardan mal kaçırmak ve alacaklılara zarar vermek maksadıyla devrettiği sicil: …, sicil: …, sicil: …, sicil: … ve sicil: 68231 numaralı diğer maden ruhsatları hakkındaki tasarrufunun iptaline karar verilmesini ayrıca İR:… nolu maden işletme ruhsatının sözleşme gereği zamanında tarafına devredilmemesi nedeniyle davalılar arasındaki 11.12.2007 devir tarihinden sonraki her ay için 20.000 TL zararının davalılardan müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalı … AŞ., İR-…. numaralı maden sahasını, diğer davalı ile aralarındaki 07.12.2007 tarihli sözleşmeye istinaden 11.12.2007 tarihinde maden siciline güvenerek devir aldığını ve iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş; diğer davalı davaya cevap vermemiş, yargılamalara katılmamıştır.
Mahkemece, davalı … AŞ’nin dava konusu İR:… numaralı sahayı maden siciline güvenerek devir aldığı ve davalılar arasındaki temlikin muvazaalı olduğunun ispat edilemediği, davacının talep ettiği maddi zarara ilişkin sözleşmede bir düzenleme olmadığı ve zararın da ispat edilemediği, ayrıca tasarrufun iptali konusu olan diğer ruhsatlar hakkındaki talebin de ayrı bir dava konusu olabileceği ve bu talebin ön koşullarının da gerçekleşmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
3213 sayılı Maden Kanunu’nda aynen tapu siciline benzer maden sicili öngörülmüş ve TMK’nun 1020. maddesine benzer olarak, “Sicilin teşkili ve özellikleri” başlıklı 38. maddesinde aynen, “Bütün maden hakları ve faaliyetleri ile ilgili teknik ve mali konuları havi maden sicili, yönetmelikte belirtildiği şekilde ilgili daire tarafından tutulur. Maden haklarının devir, intikal, haciz, rehin ve ipotek veya sona erme durumları bu sicile işlenir. Maden sicili alenidir. İlgililer sicil kayıtlarının maden sicil memurlarından biri huzurunda gösterilmesini isteyebilir. Maden sicilindeki kayıtların bilinmediği iddia edilemez. Madenler üzerine iktisap edilecek haklar tescil edilmedikçe hüküm ifade etmez.” şekilde düzenleme getirilmiştir.
Öte yandan, Türk Medeni Kanununun 2. maddesine göre “herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklindedir. Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kurallarını düzenleyen madde bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralları çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını yasanın himaye etmeyeceğini belirtmiştir.
Borçlar Kanununun 18. maddesinde düzenlenen danışıklı işlem (muvazaa) ise, tarafların yaptıkları akdin hüküm doğurmaması ve görünüşteki akitten başka bir akdin hükümlerinin meydana gelmemesi hususunda anlaşmalarıdır. Bir tanımlama yapmak gerekirse muvazaa; kısaca, irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılık demektir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda
anlaşırlar ve muvazaalı işlemler üçüncü kişilere karşı gerçek bir hukuki işlemin var olduğu görüntüsü yaratmak için yapılır. Muvazaada görünürdeki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda birleşmemiş olmalarından dolayıdır. Çünkü muvazaada taraflar görünürdeki işlemin altında muhteva ve sonuçlarıyla gerçekleşmesini arzu ettikleri bir sözleşme işlemini gizlerler. Gerek Türk Medeni Kanununun 2. maddesi ve gerekse sözü edilen Borçlar Kanununun 18. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, bir hakkın kullanılmasında gizlenen irade ile oluşan danışıklı işlemin, üçüncü kişileri zararlandırma kastı da taşıyabileceğini göstermektedir.
Diğer taraftan, davacının dayanağı 17.07.2002 tarihli sözleşmede, İR:… numaralı krom maden sahasının davalı… şirketine devri ve bu şirket tarafından maden üretimi sonrası % 10 maden satış bedelinin davacı ve … …’na ödenmesi kararlaştırılmış, sözleşmenin 5. maddesinde sözleşme süresinin sahanın maden ruhsatının şirket üzerine alınmasıyla başlayacağı, sözleşmenin 6. maddesinde de … şirketinin ileriki yıllarda sahayı işletmekten vazgeçmesi halinde tesis hakları saklı kalmak kaydı ve şartı ile işletme ruhsat ve hakkını …’na bedelsiz olarak devretmeyi kabul ve taahhüt ettiği belirtilmiş ve yine sözleşmenin 7. maddesinde şartlara uyulmadığı takdirde, uymayan taraf karşı tarafın uğradığı zararı tazminat olarak ödeyeceği belirtilmiştir.
Maden sicili, muvazaa ve sözleşme hükümleri ile ilgili bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
Davacı ve davalı… şirketi arasındaki 17.02.2002 günlü sözleşme, bedel karşılığı maden sahasının kullandırılmasına ilişkin olup, niteliği itibariyle hasılat kira sözleşmesinin bir türü olan rödövans sözleşmesidir.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün; 2006/144 Tal. sayılı … 7. İcra Müdürlüğü’nün dosyasına yazdığı yazıdan, … Şti’nin davacıya borcundan dolayı adına kayıtlı bulunan “İR:…, AR:… ve sicil: … sayılı sahaların devirlerine mani olunmak üzere haciz şerhi konulduğu hakkında not kayıtlarımıza işlenmiştir.” ve yine 2006/144 Tal sayılı … 7. İcra Müdürlüğü dosyasına 20.09.2007 tarih ve … sayılı yazısı ile “…’na borçlu… Taşımacılık Madencilik ve San.Ürün.Tic. Ltd. Şti.’nin iş bu borcundan dolayı adına kayıtlı bulunan AR:92790 (sicil:…), AR:… (sicil:…), İR:…(sicil: …)…sayılı ruhsatların üzerine haciz şerhi konulduğu hakkında not kayıtlarımıza işlenmiştir.” denildiği görülmektedir.
Bu tespitlerden sonra mahkemece yapılması gereken iş, her ne kadar İİK’nun 277 vd. maddelerine göre değerlendirme yapılmış ise de, BK’nun 18. maddesince, genel muvazaaya dayalı olarak inceleme yapılarak; dava konusu maden ruhsatına haciz şerhinin işlenmesine dayanak icra dosyaları ilgili yerlerden getirtilmeli, davalılar arasında 11.12.2007 tarihinde maden sicilindeki devir işlemi sırasında davaya konu maden ruhsatı siciline işlenmiş haciz şerhlerinin mevcut olup olmadığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden sorulup saptanmalıdır.
Mahkemenin kabulünün aksine, davalı … AŞ’nin maden ruhsatını, haciz şerhlerini bilerek devir aldığının tespiti halinde, Maden Kanununun 38. maddesince maden sicilinin aleniyeti gereği bu durumu bilmediğini de ileri süremez.
Öte yandan davacı, maden ruhsatının adına tescili isteminde de bulunmuş ise de, 6100 sayılı HMK’nun 33. maddesi gereğince “Hakim, Türk Hukukunu resen uygular” hükmü gereği, olaya uygulanacak yasa kurallarını bulup uygulamak taraflara değil hakime ait bir görev olduğundan, maden ruhsatının tescili de idari bir işlem olduğundan, muvazaalı devrin tespiti halinde sadece İR:… maden ruhsatının davacıya aidiyetinin tespitine karar verilmelidir.
Davacının tazminat istemi hakkında da, 17.07.2002 tarihli sözleşmenin 7. maddesinin açık hükmüne rağmen, talep edilen maddi zarara ilişkin sözleşmede bir düzenleme olmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
Eksik araştırma ve incelemeye dayalı hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 03.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi