Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2012/14003 E. 2013/2238 K. 14.02.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/14003
KARAR NO : 2013/2238
KARAR TARİHİ : 14.02.2013

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 12.09.1994 gününde verilen dilekçe ile yükleniciden temlik alınan hakka dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 17.09.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, arsa sahibi ile yüklenici arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciden temlik aldığı bağımsız bölüme birleşen davanın davalılarının kötü niyetli malik olduğunu belirterek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen hüküm, Dairemizin 22.05.1998 tarihli kararı ile özetle “… davacının 15.07.1992 tarihinde ödenmesinin kararlaştırılan bedeli ödediğini delillerle kanıtlayamadığı takdirde davacıya edimini yerine getirmesi için süre verilerek duruma göre karar verilmesi gerektiği…” belirtilerek bozulmasına karar verilmiş, bozma üzerine davanın kabulüne ilişkin ikinci karar Dairemizin 28.01.2008 tarihli kararı ile davanın tüketici mahkemesinde görülmesi gerektiği için görevsizlik kararı verilmesi belirtilerek tekrar bozulmuş, yapılan bozmalar doğrultusunda davacı tarafından bedelinin depo edilmesi karşılığında taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, bir kısım davalılar temyiz etmiştir.
Eldeki asıl dava 12.09.1994, birleşen davalar ise 02.03.1994 ve 04.12.1998 tarihlerinde açılmıştır. Birleşen davanın davalıları …, …, … ve … ise 13.11.1998 tarihinde çekişme konusu bağımsız bölümü tapuda satın almışlardır.
Hukukumuzda kişiler satın aldıkları şeylerin ileride kendilerinden geri alınabileceği endişesi taşımamalıdır. Dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir. Bu ilke Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde aynı “tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddede “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde vurgulanmıştır. Kural olarak da malikin kötüniyetle taşınmaz iktisap ettiğini ispat yükü bunu iddia eden tarafa düşer.
Somut olaya gelince; davacı, davalıların davadan önce taşınmazı kötüniyetle iktisap ettiğini ileri sürmüşse de bunu kanıtlayacak bir delil sunamamıştır. Hal böyle olunca çekişme konusu bağımsız bölümü tapu sicilinden satın alan davalıların Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli malik olduğunun kabulü gerekeceğinden ve davacı tarafın tazminat isteminin bulunmadığı da gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle bir kısım davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 14.02.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.