Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2012/1350 E. 2012/5253 K. 10.04.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/1350
KARAR NO : 2012/5253
KARAR TARİHİ : 10.04.2012

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 20.04.2010 gününde verilen dilekçe ile rödövans sözleşmesine dayalı olarak tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davalı … yönünden pasif husumet yokluğundan davanın reddine, davalı … yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen 04.05.2011 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 10.04.2012 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av…. ile karşı taraftan davalılar vekili Av…. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R
Davacı, davalılardan …’ın ruhsat sahibi olduğu dört ayrı sahayı 23.10.2009 tarihli sözleşmeyle ve 4 yıl süreyle rödövans karşılığı kiraladığını, maden sahalarında faaliyete geçmek için sözleşmeye güvenerek yatırımlar yaptığını, ancak kiralayan davalının 12.04.2010 tarihinde fesih ihbarında bulunduğunu ve sahaları diğer davalı …’a devrettiğini, sözleşmeye güvenerek yaptığı masraflar ile kar kaybı alacağına karşılık şimdilik 100.000,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar, davacının sözleşmenin 13. maddesine aykırı davrandığını, sözleşmenin bu nedenle feshedildiğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalılardan …’ın sözleşmenin tarafı olmadığı, hakkında açılan davanın pasif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle, davalı …
Mahmut Yıldırım hakkında açılan davanın ise Borçlar Kanununun 288. maddesinde öngörülen 60 günlük fesih ihbarı süresine uyulmadığından bahisle reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
Davacı ile davalılardan … arasında düzenlenen 23.10.2009 başlangıç tarihli ve 4 yıl süreli kira sözleşmesi, hasılat kirasının bir türü olan rödövans karşılığı kiralama sözleşmesidir. Bu sözleşmeyle davalı … ruhsat alanlarını %12 oranında rödövans karşılığı davacıya kiralamıştır.
Belirtilen sözleşmenin 13. maddesinde aynen “söz konusu saha ile ilgili … A.Ş. arama ruhsatından işletme ruhsatına geçirmesi için gerekli olan çalışmayı ara vermeden sürdürecek ve bu sözleşme ile beraber sahada çalışma yapabilecektir. Bu sözleşme, ön protokol olup aslı noterde yapılacaktır.” Sözleşmenin 14. maddesinde ise “saha sahibi … bu rödövans anlaşmasına istinaden sözleşmeye konu saha ile ilgili herhangi bir anlaşma yapamaz. Rödövans veremez, bu sözleşme süresince kendi adına da işletemez” hükümleri bulunmaktadır. Davalı …, davacı şirkete gönderdiği 12.04.2010 tarihli fesih ihbarı yazısında sözleşmenin fesih iradesini karşı tarafa bildirmiştir.
Davadaki istem, bu fesih ihbarına dayalı menfi ve müspet zararların tahsiline ilişkindir.
Bu bakımdan, burada öncelikle Borçlar Hukukunda düzenlenen menfi ve müspet zararların ne olduğu hususu üzerinde durulması gerekecektir.
Menfi zarar, akdi fesh eden alacaklının Borçlar Kanununun 108/II. maddesine dayanarak “akdin hükümsüzlüğünden doğan zararlarıdır.” Burada istenilebilecek zararlar, alacaklının sözleşme yaptığı için uğradığı şayet sözleşme yapmamış olsaydı uğramayacağı zararlardır. Kısaca menfi zarar, sözleşmeye güvenilerek yapılan harcamaların (giderlerin) tamamıdır. Başka bir anlatımla, karşı tarafın mal varlığına girmese dahi o sözleşme nedeniyle cepten çıkan paradır. Hiç kuşkusuz, akdin icrasına inanılarak yapılan giderlerin bunları yaptığını iddia eden tarafça somut biçimde kanıtlanması gerekir.
Müspet zarar ise, sözleşmenin feshinde kusursuz olan tarafın temerrüde düşen taraftan sözleşme yürürlükte kaldığı sürece isteyebileceği bir tazminat türüdür. Müspet zarar, sözleşmeden kusurlu olarak dönen taraftan istenebilir. Yeter ki, sözleşmeden dönülmemiş olsun, dönülmüş ise dönen taraf kendisi olmasın ve kusursuz bulunsun. Kar kaybı, kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen bir zarardır. Aslında, kar kaybı açısından karşı tarafın mal varlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik bulunmaz. Fakat, karşı
taraf kusurlu ise fesih yüzünden malvarlığındaki ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalmış olur. Bir tanımlama yapmak gerekirse kar kaybı; kiralayanın edimini tam olarak ifa etmesi halinde kiracının mamelekinin olması gereken durum ile eylemli durum arasındaki maddi değer farkıdır. Bu niteliği gereği kar kaybı, farazi bir hesaplamaya dayanır. Mamelekin istikbaldeki çoğalması ihtimali burada nazara alınır; fesih hadisesi bu çoğalmaya mani olmuştur. Kar kaybı hesabı bir varsayımla yapılacağından, hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın kesinlik göstermez.
Menfi ve müspet zarar kavramlarına ilişkin bu genel açıklamalardan sonra mahkemece yapılması gereken iş, davacıya hangi zarar kalemine dayandığını ve miktarını açıklatmak, alınacak açıklamaya göre talebine uygun delillerini sorup saptamak, davalı kiralayandan da karşı delillerini sormak, gerek duyulursa keşif suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırmak, bilirkişiden ayrıntılı ve gerekçeli rapor almak ve bilirkişiye özellikle fesihteki kusur durumunu tespit ettirerek davacının ortaya çıkacak hale göre istemde bulunup bulunamayacağını saptamak, davadaki istek kalemlerini bundan sonra değerlendirip bir sonuca bağlamak olmalıdır.
Yapılan bu saptamalar bir yana bırakılarak ve Borçlar Kanununun 288. madde hükmünün kira parasının tediyesindeki temerrüt halinde uygulanabileceği olgusunu gözden kaçırarak istemin yazılı bazı nedenlerle reddi doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 900,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde iadesine, 10.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.