YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/4064
KARAR NO : 2011/5788
KARAR TARİHİ : 28.04.2011
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 25.01.2010 gününde verilen dilekçe ile 3402 sayılı Yasanın 41. maddesi uyarınca yapılan düzeltme işleminin iptali istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 19.07.2010 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, Kadastro Müdürlüğünün 3402 sayılı Yasanın 41. maddesi uyarınca 558 parsel sayılı taşınmazda yaptığı düzeltme işleminin hatalı olduğunu ileri sürerek iptalini ve ayrıca davalı taşınmazında düzeltme ile oluşan fazlalığın adına tescilini talep etmiştir.
Davalı, yargılamaya katılmamış, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir.
Dava, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41.maddesi uyarınca yapılan düzeltme işleminin iptali isteğine ilişkindir.
5304 Sayılı Kanunun 9.maddesi ile yapılan değişiklikten sonra anılan madde;
“Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle geometrik durumları kesinleşmiş olan taşınmazlarda ölçü, sınırlandırma, tersimat ve hesaplamalardan doğan hatalar, ilgilinin müracaatı veya kadastro müdürlüğünce re’sen düzeltilir.
Düzeltme, taşınmaz malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ olunur. Tebliğ tarihinden başlayan otuz gün içinde düzeltmenin kaldırılması yolunda
sulh hukuk mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltme kesinleşir.
Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle kesinleşmiş olan taşınmazlarda, değişiklik işlemleri sırasında ortaya çıkan yüzölçümü farklılıklarından, kadastronun dayandığı teknik kurallarda belirtilen hata sınırları içinde kalanların re’sen düzeltilmesine Kadastro Müdürlükleri yetkilidir” şeklinde düzenlenmiştir.
Harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Türk Medeni Kanununun 719. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddeleri uyarınca harita ve krokisi kapsamı ile değer verilir. Harita ve krokiden diğer bir ifade ile mülkiyet hakkının kapsamından maksat sınır çizgileri değil haritanın gerçek ölçü değerleridir. 41. madde ile mülkiyet hakkının yatay kapsamının belirlenmesi ve taşınmazı komşu taşınmazlardan ayıran, ferdileştirilmesini sağlayan harita ve planlarda yapılan ölçü, sınırlandırma, tersimat veya hesaplama hatalarının düzeltilmesi amaçlanmıştır. Yapılacak düzeltme ile mülkiyet aktarımına neden olunmamaktadır. Kuşkusuz, mülkiyet aktarımına neden olan hatalar için çözüm açılacak tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kadastro müdürlüğünün re’sen veya ilgililerin başvurusu üzerine yapacağı açıklanan düzeltme işlemlerini ilgililere tebliğinden sonra, ilgililerin sulh hukuk mahkemesine 30 gün içinde açacakları davada, düzeltme işlemi yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek işlemin iptali istenebilir. Düzeltme işleminin kadastro müdürlüğünce re’sen yapıldığı durumlarda müdürlüğe karşı da dava yöneltilmelidir.
Somut olayda, dava konusu 558 parsel sayılı taşınmazın 1976 yılında yapılan tapulama çalışmaları sonucu tespit ve tescil edildiği, taşınmazın yüzölçümü hesaplanırken birden fazla pafta kapsamında kalması nedeniyle hesaplama sırasında bir kısmının unutulduğu, taşınmazın çapında herhangi bir değişiklik yapılmadan hesap hatasının anılan 41. madde uyarınca düzeltildiği sabittir. Yapılan düzeltme işlemi ile Hazine aleyhine bir durum oluşmamış, Hazine adına kayıtlı ya da devletin hüküm ve tasarrufu altında olan bir yer çap kapsamına dahil edilmemiştir.
Davacılık sıfatı doğrudan doğruya subjektif hakla ilgili olup, hakkın ihlal edildiğini ileri süren kişi bu hakkı ihlal edene karşı davasını açar. Diğer bir anlatımla, hukuki yararı bulunan kişinin davacılık sıfatı vardır. Hazine, kadastro müdürlüğünün düzeltme işlemi ile subjektif hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak, yapılan düzeltme işlemi davalının kesinleşen mülkiyet sınırları içerisindeki hesap hatasının giderilmesine yöneliktir. Davacının ihlal
edilmiş bir subjektif hakkının varlığından söz etme olanağı yoktur. Davacı aleyhine düzeltme yapılmamış, aksine devletin sorumluluğu altındaki kayıtların düzenli tutulmasına hizmet edilmiştir. Kısaca söylemek gerekirse, davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararı yoktur.
Mahkemece davanın aktif dava ehliyeti yokluğundan reddi yerine değişik gerekçelerle reddi doğru görülmemiştir. Ancak yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün gerekçesinin HUMK’nun 438/son maddesi gereğince değiştirilerek ve düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının gerekçesinin DEĞİŞTİRİLEREK ve DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 28.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.