Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2011/15393 E. 2012/461 K. 18.01.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/15393
KARAR NO : 2012/461
KARAR TARİHİ : 18.01.2012

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 28.07.2010 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi, kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.07.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

_K A R A R_

Dava, imar uygulaması sonucu yol olarak bırakılan taşınmaza davalının balkon çıkıntısı ve merdiven yaparak elatmasının kal suretiyle önlenmesi istemiyle açılmıştır.
Davalı, yola elatma olgusunun imar uygulaması sonucu ortaya çıktığını davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava kabul edilmiştir.
Hükmü, davalı temyiz etmiştir.
Yasal ayrıcalıklar dışında, Türk Medeni Kanununun 684/1 ve 718/2. maddelerine göre arazinin mülkiyeti ve buna bağlı olan tasarruf hakkı o arazide kalıcı olmak koşuluyla yapılan şeyleri de kapsar. Bu kuralın istisnalarından birisi de 3l94 sayılı İmar Kanununun l8/9. maddesinde yer almaktadır. Anılan madde;
“Düzenleme sırasında, plan ve mevzuata göre muhafazasında mahzur bulunmayan bir yapı, ancak bir imar parseli içerisinde bırakılabilir. Tamamının veya bir kısmının plan veya mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülmeyen yapılar ise, birden fazla imar parseline de rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe veya şüyuu giderilmedikçe, bu yapıların eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunur” şeklinde düzenlenmiştir.
Getirilen bu özel hüküm ile mütemmim cüz (ayrılmaz parça) olan yapı ile zemin arasındaki hukuki ilişki kesilmiş, bazı durumlarda yapı üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerince kullanma imkânı sağlanmış, zemin malikinin tasarruf gücü kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi ile de aynı doğrultuda hüküm getirilmiştir.
Yukarıda açıklanan ayrıcalıklar ile bir kimse kendi taşınmazı üzerine mütemmim cüz (ayrılmaz parça) niteliğinde yapı inşa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer üçüncü kişiye ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamamış ve imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğu duyulmuştur.
Somut olaya gelince;
Yukarıda sözü edildiği üzere davalı tecavüzlü durumun imar uygulaması sonucu ortaya çıktığını savunmuştur. Mahkemece bu savunma üzerinde durulmadığı gibi tecavüzlü olduğu iddia edilen bölümlerin hukuki niteliğide incelenmemiştir.
Yapılması gereken iş; belediyede mevcut imar uygulaması ilişkin işlem belgelerini getirmek yerinde yeniden keşif yaparak bu belgelere göre yola tecavüzün imar uygulaması sonucu ortaya çıkıp çıkmadığını tespit etmek böyle bir durum varsa taraflar arasındaki uyuşmazlığı yukarıda vurgulanan ilkeler doğrultusunda bir sonuca bağlamak olmalıdır.
Savunmada belirtilen nedenler araştırılmadan davanın yazılı olduğu şekilde kabulü doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 18.01.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.