Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2011/1004 E. 2011/2450 K. 28.02.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/1004
KARAR NO : 2011/2450
KARAR TARİHİ : 28.02.2011

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 18.04.2007 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, birleşen davacılar vekili tarafından davalı … aleyhine 18.07.2007 gününde verilen dilekçe ile sözleşmenin iptali istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen 13.10.2010 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı … vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R

Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davalılar, satış vaadi sözleşmesinin diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı şekilde düzenlendiğini, açılan davanın reddini savunmuş, birleştirilen davalarında ise 8.09.2004 tarihli satış vaadi sözleşmesinin iptali isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davacı temyiz etmiştir.
Gerçekten, kaynağını Türk Medeni Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri iki tarafa borç yükleyen sözleşme türlerinden olup, mülkiyeti devir borcu yüklenen satıcı edimini yerine getirmezse edimin hükmen yerine getirilmesi vaat alacaklısı tarafından açılan davada istenebilir.
Kural olarak, taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin satış amacı ile değil muvazaalı olarak yapıldığının savunulması her zaman olanaklıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse; muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılıktır. Böyle bir savunma ileri sürülmüşse, mahkemenin dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarını Borçlar Kanununun 18. maddesi hükmünden yararlanarak açıklığa kavuşturması gerekir. Zira bu gibi durumlarda taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin ivazlı (bedel karşılığı) yapıldığı değil, bağış amaçlı veya mirasçıların bazılarından mal kaçırmak amacı ile yapıldığı kabul edilir. Böyle olunca da uyuşmazlıkta 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uygulama yeri bulur.
Bu durumda mahkemece, sözleşmedeki gerçek amacın diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğu ve sözleşmenin muvazaa ile illiyetli bulunduğu savunulup dava konusu yapıldığından, gerçek amacın belirlenebilmesi için sözleşmenin yapıldığı tarihteki murisin (vaat borçlusunun) yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde kalan mal varlığının miktarı ve değeri, satış vaadine konu edilen malın tüm mal varlığına oranı, murisin satış vaadi sözleşmesi yapmakla elde edeceği satış bedeline ihtiyaç durumu ve bu bedelin makul kalacak bir sınırda olup olmadığı yöntemince incelenerek araştırılmalı, gerek duyulursa bu konuda yeniden tanık sözlerine başvurulmalı ve özellikle kalan malların değerlerinin tespiti için yerinde ayrıca keşif yapılmalı, bütün bunlardan sonra birleştirilen davadaki istem sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır.
Yukarıda değinilen hususlar gözardı edilerek eksik inceleme ve araştırmayla hüküm kurulduğundan kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 28.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.