Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2010/6706 E. 2010/9813 K. 05.10.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/6706
KARAR NO : 2010/9813
KARAR TARİHİ : 05.10.2010

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 26.09.2007 gününde verilen dilekçe ile ipoteğin kaldırılması istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 26.05.2009 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 05.10.2010 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden gelmedi. Karşı taraftan davalı vekili Av…. geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, ipoteğin terkini istemiyle açılmıştır.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hak üzerinde alacaklı ve borçlu sıfatı birleştiğinden, ayrıca ipotek 01.01.2007 tarihine kadar süreli kurulduğundan bahisle dava kabul edilmiştir.
Hükmü, davalı temyiz etmiştir.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden; terkini dava konusu yapılan 06.04.2006 günlü ipotek aktinde tarafların dava dışı… ile davalı … olduğu, dava dışı…’nın aldığı borç para karşılığı maliki bulunduğu 36 sayılı parseldeki 1/4 payını davalı yararına rehnettiği, ipoteğin de 01.01.2007 tarihine kadar birinci derecede faizsiz kurulduğu anlaşılmaktadır. İpotek tesisinden sonra taşınmaz, 26.02.2007 tarihinde davalı …’a satılmış, davacının açtığı şuf’a davası sonucu ipotekli pay, hükmen davacı …’ya intikal etmiştir.
Gerçekten, Borçlar Kanununun 116.maddesi uyarınca alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesi halinde, alacak ve borç kural olarak sona erer. Ne var ki, ipotekle teminat altına alınan borçta, borç şahsi bir borç değil, taşınmaza bağlı bir borçtur. Dolayısı ile bu gibi durumlarda, borçlunun şahsında birleşen alacaklı ve borçlu sıfatlarının varlığından söz edilemez. Kaldı ki, Borçlar Kanununun 116/son maddesine göre taşınmaz rehni ile kıymetli evraka ilişkin hükümler saklı tutulduğundan, bu gibi uyuşmazlıklarda Türk Medeni Kanununun taşınmaz rehnine ilişkin 881 vd maddelerinin uygulanması gerekir. Diğer taraftan, ipotek aktinde, aktin 01.01.2007 tarihine kadar süreli olduğunun belirtilmiş olması, alacaklının bu tarihe kadar ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapma yetkisini kısıtlayan bir süredir. İpotek, bu sürenin geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkmaz. Zira, Türk Medeni Kanununun 1027.maddesi gereğince; ilgililerin yazılı rızaları olmadıkça tapu memuru, tapu sicilindeki bir kaydın terkinini ancak mahkeme kararıyla yapabilir. Öte yandan, Türk Medeni Kanununun 883.maddesine göre ipoteğin terkinini isteme hakkı ancak borç ödendiğinde mümkündür. Aynı yasanın 888.maddesine göre de, ipotekli taşınmazın devri aksi kararlaştırılmış olmadıkça borçlunun sorumluluğunda ve güvencede bir değişiklik meydana getirmez. Bu nedenledir ki taşınmaz, şuf’a davası sonucunda davacı adına ipotek yükümlülüğü de tescil edilmiştir.
Bütün bu açıklamalara göre mahkemece, rehin ile temin edilen alacak ödenmedikçe davanın reddi gerekeceğinden, isteğin yazılı bazı gerekçelerle hüküm altına alınması doğru olmamıştır.
Karar, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 750,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 05.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.