Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2010/4229 E. 2010/4766 K. 29.04.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/4229
KARAR NO : 2010/4766
KARAR TARİHİ : 29.04.2010

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 25.02.2008 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.02.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

_K A R A R_

Davacı Hazine, davalıya ait 76 ada 12 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan 270,37 m2 kısmın tapu kaydının iptali ile kıyı olarak terkini isteminde bulunmuş, yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü bir kısım davalılar vekili temyize getirmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 04.10.1967 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 25.02.2008 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
25.02.2009 tarihinde kabul edilerek 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı kanununun 2. maddesi ile, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrasına ekleme yapılmıştır. Anılan hüküm, “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” şeklindedir.
Diğer taraftan 5841 sayılı kanununun 3. maddesi ile de 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 10. madde eklenmiştir. Bu madde ise “bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükkmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır” kuralını getirmiştir.
Anılan hükümler gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 sayılı Kadastro Kanununun değişik 12. maddesinde sözü edilen on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hal böyle olunca, yukarıda belitilen yasal düzenlemeler gereğince davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı tarafın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 29.04.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.