YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/10777
KARAR NO : 2010/11673
KARAR TARİHİ : 28.10.2010
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 27.07.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescili istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.03.2010 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 09.02.1989 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile dava konusu 244 parsel numaralı taşınmazda satın aldığı 150 m2’lik kısmının tapu kaydının iptali ile adına tescilini olmadığı takdirde bu kısmının tespit edilecek değerinin davalılardan hisseleri oranında tahsilini istemiştir.
Davalılardan …, davayı kabul etmiş, diğer davalılar yargılamaya katılmamış ve savunmada bulunmamışlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilerek, dava konusu 244 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile 15/80 hissesinin davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı … temyiz etmiştir.
Dava satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır.
3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 18/son maddesi hükmü gereğince; veraset yoluyla intikal eden kanun hükümlerine göre şuyulandırılan, Kat Mülkiyeti Kanunu uygulaması, tarım ve hayvancılık, turizm sanayi ve depolama amacı ile yapılan hisselendirmeler ile cebri icra yoluyla satılanlar hariç imar planı olmayan yerlerde her türlü yapılaşma amacıyla arsa ve parselleri hisselere ayıracak özel parselasyon planları ve satış vaadi sözleşmeleri yapılamaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.02.1993 tarih 688-30 sayılı kararında değinildiği üzere sözü edilen madde ile getirilen sınırlandırmalar, imar uygulamasına geçilmeyen yerlerdeki çarpık yapılaşmayı önleme amacına yöneliktir. Daha açık bir ifade ile bir yerde tasdikli uygulama imar planı yoksa bu alanlarda yasadaki ayrık durumlar hariç her türlü yapılaşma amacıyla arsa ve parsellerin hisselere bölünerek satış vaadi sözleşmeleri ile satımı olanaksızdır.
Somut olayda, dava konusu taşınmaz Şeyhcui köyünde, bağ niteliğinde tapuya kayıtlı olup imar uygulaması yapılmamış yerlerdendir. Mahkemece, 01.02.2010 tarihli keşif sonucu dosyaya ibraz edilen 15.02.2010 tarihli fen bilirkişi rapor ve krokisinden davacının dayanak satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığı 150 m2’lik kısım üzerine bina yaptığı da sabit olup;az yukarda sözü edilen Yasanın amir hükmüne aykırı şekilde taşınmaz satış vaadinde bulunulduğu anlaşıldığından bu gibi durumlarda sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemeyeceğinden tescil istemine ilişkin talep yönünden davanın reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Hükmün açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, 28.10.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.