Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2009/9533 E. 2009/9922 K. 28.09.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/9533
KARAR NO : 2009/9922
KARAR TARİHİ : 28.09.2009

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 27.03.2006 gününde verilen dilekçe ile düzenleme gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.04.2008 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 27.03.2006 tarihli dava dilekçesi ile 341 sayılı parselin ifrazı sonucu oluşan 667, 668 ve 669 parsellerin tapu kayıtlarındaki davalılara ait hisselerin 18.10.1995 tarihli düzenleme satış vaadi sözleşmesi uyarınca iptali ile davacı adına tescilini istemiştir.
Davalılar, satış vaadi sözleşmesinin vekalet aktinin kötüye kullanılması suretiyle muvazaalı olarak düzenlendiğini, taşınmazın teslim edilmediğini, dolayısıyla sözleşme tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolduktan sonra dava açıldığını, kendi adlarına sözleşme yapan vekili vekaletten azlettiklerini, davalılardan iki kişinin davadan önce öldüğünü, satış bedelinin çok düşük olduğunu savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, davadan önce öldükleri anlaşılan….. ve …… aleyhindeki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davalılar vekili temyiz etmiştir.
Dava, düzenleme gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Dava ehliyeti davada taraf olma ehliyetidir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, taraf ehliyetini tanımlamamış, 38. maddesiyle Türk Medeni Kanununa yollamada bulunmakla yetinmiştir. Türk Medeni Kanunu ise, davada taraf olma ehliyetini, medeni haklardan yararlanma ehliyetinin bir parçası saymış 8, 28, 47 ve 48. maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek, medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir.
Öte yandan Türk Medeni Kanununun 28. maddesinde, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği belirtilmiştir. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur.
Bu itibarla, gerek Türk Medeni Kanunu gerekse Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, dava açıldığı zaman hayatta bulunan kişiler yönünden düzenleyici hükümler koymuş, ölen kişiler hakkında açılacak davalar yasalarımızda yer almamıştır. Nitekim 04.05.1978 tarihli ve 1978/4-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da dava tarihinden önce ölen kişinin taraf ehliyetini yitireceği, aleyhine dava açılamayacağı, dava tarihinde şahsiyeti sona ermiş kimsenin mirasçılarına halefiyet kuralı uygulanamayacağından davaya dahil edilmek veya dava ıslah edilmek suretiyle davaya devam edilemeyeceği vurgulanmış, bu doğrultudaki içtihatlar kararlılık kazanmıştır.
Bunun yanısıra; hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından herbiri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
HUMK.nun 389. maddesinde kararda iki tarafa yükletilen görev ve hakların şüphe ve tereddüdü gerektirmeyecek biçimde açık olarak yazılması gerekir.
Hüküm fıkrası, kararın esası olup kanunda “hüküm” kelimesi yalnız hüküm fıkrası için kullanılmıştır. Bu nedenle, hüküm fıkrasında mahkemenin neye karar verdiği açıkça yazılmalıdır. Hüküm fıkrası çok açık ve infazı mümkün olmalıdır. Şarta bağlı ve terditli olarak hüküm kurulmamalıdır. Dava açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanmalı, hüküm fıkrasında asıl talep ile yardımcı talepler hakkında da karar verilmelidir.
Ayrıca hakim, istisnalar dışında davacının talebi ile bağlı olup, bu talepten fazlasına hüküm veremez. (HUMK.m.74)
Somut olayda; dava dilekçesinde husumet yöneltilen …ile …davadan önce ölmüş oldukları için haklarındaki davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, yargılama sırasında….. mirasçısı … ile …mirasçıları …,….. ve … davaya dahil edilmişlerdir.
Yukarıdaki yazılı bilgiler ışığında bu kişilerin davaya dahil edilmesi veya ıslah yoluyla davaya devam edilmesi mümkün olmadığı gibi adı geçenler adına tapuda oluşmuş bir tescil de mevcut değildir. Bu durumda mahkemece, adı geçenler hakkında öncelikle açılmış usulüne uygun bir dava bulunmadığı gözetilmeksizin karar başlığında davalı gösterilmesi ve sonra da haklarında açılmış usulüne uygun bir dava bulunmayan ve tapuda hissedar olmayan …,….. ve …’i de kapsayacak biçimde ve HUMK.nun 389. maddesine aykırı olarak, isimleri ve hisseleri tek tek sayılmaksızın davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptaline karar verilmiş olması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, 28.09.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.