Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2009/5041 E. 2009/6561 K. 28.05.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/5041
KARAR NO : 2009/6561
KARAR TARİHİ : 28.05.2009

MAHKEMESİ:Ticaret Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 24.07.2008 gününde verilen dilekçe ile intifa hakkının terkini istenmesi üzerine açılan karşı davada da intifa hakkına elatmanın önlenmesi talep edilmiş olup yapılan duruşma sonunda; davaların reddine dair verilen 19.11.2008 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, maliki olduğu 20 parsel sayılı taşınmaz üzerinde işleteceği akaryakıt istasyonu için davalı ile bayilik sözleşmesi düzenlediklerini ve bu sözleşmeye bağlı olarak da tapuda 02.12.2005 tarihinde düzenlenen resmi senet ile davalı lehine 5 yıl süreyle intifa hakkı tesis edildiğini, tarafların sözleşmedeki edimlerini yerine getirmemeleri nedeniyle aralarında muaraza çıktığını, dava dışı davalı şirket sahiplerinin akrabalarına ait … şirketi ile anlaşma yapmak koşuluyla davalı ile olan bayilik ilişkisinin sona erdirildiğini, ancak bayilik anlaşması yaptıkları … şirketinin de edimlerini yerine getirmediğini bu nedenle bayilik sözleşmesinin feshedildiğini ileri sürerek tapu kaydındaki intifa şerhinin terkinini istemiştir.
Davalı, davacı ile aralarındaki bayilik ilişkisinin anlaşma ile sona erdirildiğini, davacının akraba şirket ile anlaştığını, akraba şirketin edimlerini yerine getirdiğini ileri sürerek Türk Medeni Kanununun 796. maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmediğini savunmuş ve karşı davasında intifa hakkına elatmanın önlenmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacı ile … arasındaki sözleşmenin koşulları irdelendikten sonra davaların reddine karar verilmiştir.
Hükmü, taraflar temyiz etmişlerdir.
Dava, intifa hakkının terkini, karşı dava ise intifa hakkına elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanununun 794.maddesi gereğince intifa hakkı hak sahibine konusu üzerinde tam yararlanma yetkisi sağlayan, tapu kütüğüne tescil ile kurulan tescil işlemi tamamlanınca da herkese karşı ileri sürülebilen, kişi ile sıkı sıkıya ilişkili haklardandır.
Türk Medeni Kanununun 795. maddesi uyarınca taşınmaz mallar üzerindeki intifa hakkı resmi senedin düzenlenerek tapuya tescili, taşınırlar üzerinde … zilyetliğinin intifa hakkı sahibine geçirilmesi, alacaklar üzerinde de hakkın temliki, kıymetli evrakın teslimi suretiyle tesis edilir.
İntifa hakkının sona ermesinin nedenleri Türk Medeni Kanununun 796.maddesinde sıralanmıştır. İntifa hakkı bir süre ile sınırlı olarak kurulmuşsa sürenin dolması veya bu süreden önce intifa hakkı sahibinin hakkından vazgeçmesi, intifa hakkı sahibinin ölümü yada tüzel kişi ise tüzel kişiliğin sona ermesi, konusu olan şeyin bütünü ile harap olması sebebiyle artık ondan yararlanmanın mümkün bulunmaması durumlarında sona erer.
Kanuni intifa hakları hariç (TMK.m.495 vd.) intifa hakkı tesisi daima bir sözleşmeye dayanır. Taraflarına hak ve borçlar yükleyen bu sözleşmeyle intifa hakkı sahibi ile malik, hakkın konusu olan şeydeki yararlanmanın nasıl sürdürüleceğini kararlaştırılabilir. Şayet, intifa hakkının tesisine neden olan sözleşmedeki edimler yerine getirilmemiş, intifa hakkının devamı malike yüklediği külfete göre çok az yarar sağlar hale gelmişse veya yarar ortadan kalkmış ise malik bu hususları ileri sürerek hakimden sözleşmeye müdahale edilmesini, intifa hakkının süresinden önce sona erdirilmesini isteyebilir. Kaldı ki, bu gibi durumlarda intifa hakkı sahibinin hakkın sürdürülmesini istemesi hakkın kötüye kullanılmasıdır. Her ne kadar intifa hakkının sona erme sebeplerini sayan Türk Medeni Kanununun 796 vd. maddelerinde eşyaya bağlı irtifak haklarında olduğu gibi şahsi bir irtifak hakkı olan intifa hakkının sona erdirilmesini malikin talep edebileceğine ilişkin (TMK.m.785) bir hüküm yoksa da burada Türk Medeni Kanununun 785. maddesinin kıyasen uygulanması gerekir. Doktrindeki hakim görüş de bu doğrultudadır. (…, … Hukuku, … 2002, s.591 vd;…, … Hukuku, … 2004. s.463).
Nitekim somut uyuşmazlıkta; intifa sözleşmesi 02.12.2005 tarihli resmi senet düzenlenerek kurulmuştur. Ayrıca aynı tarihli ve intifa hakkının kurulmasının nedeni olarak gösterilen ve intifa hakkına ilişkin resmi senette de sözü edilen bayilik sözleşmesi imzalanmıştır. Taraflar arasındaki bu sözleşmenin karşılıklı ibralaşarak fesh edildiği konusunda da çekişme yoktur. Yine tartışma konusu edilmeyen bir diğer yön De davalı şirket sahibinin oğluna ait … şirketi ile bayilik sözleşmesinin imzalandığıdır. Davacı terkin istemini davalı ve davalının oğluna ait şirketin, imzalanan sözleşmelere aykırı
davranışları nedeniyle intifa hakkının kendisi için çekilmez hal aldığı iddiasına dayandırmaktadır. Ancak, intifa sözleşmesi davacı ile davalı arasında kurulmuştur. Mahkemece, sözleşme hükümleri de irdelenerek davacının davalı yanın isteği üzerine bayilik sözleşmesini feshedip … ile yeni bir sözleşme yaptığı iddiası üzerinde de durularak intifa hakkının sürdürülmesini davacı açısından yüklediği külfete göre çok az yarar sağlar hale gelmişse davacı malik, intifa hakkının sona erdirilmesini talep edebilir. Ne var ki; bu konuda mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Sorunun giderilmesinde gerekirse HUMK.nun 275. maddesi uyarınca bilirkişi incelemesine de başvurularak tarafların sunduğu tüm deliller değerlendirilerek bir sonuca ulaşılmalı, terkin koşullarının bulunmaması halinde de karşı davanın kabulü yoluna gidilmelidir.
Mahkemece, bu yönde bir araştırma yapılmamış, dava dışı şirket ile olan ilişki irdelenerek gerekçe de gösterilmeden her iki davada reddedilmiştir. Bilindiği gibi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/3. maddesi uyarınca yerel mahkeme kararı “iki tarafın iddia ve savunmaların özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar itilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması red ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler” şeklinde gösterilen gerekçeyi içermek zorundadır. Yine Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz koşuludur. Ayrıca da, “gerekçe” mahkeme kararlarının kamusal anlamda güvencesidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. maddesinde ifadesini bulan adil yargılanma hakkı artık bireylerin temel hak ve özgürlükleri arasında kabul edilmektedir. Anılan maddenin 1. bendinde mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak kabul edilmiştir.
Bütün bu yönler gözetilmeden istem eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak ve gerekçeside belirtilmeden davanın reddi yoluna gidilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının yatıranlara iadesine, 28.05.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.