YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/11704
KARAR NO : 2008/12209
KARAR TARİHİ : 23.10.2008
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 09.09.2005 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali – tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 22.04.2008 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı vasisi …, 07.11.2007 günlü duruşma tutanağına geçirilen beyanında dava konusu taşınmazın davacı ile aynı zamanda eşi olan davalı tarafından 1/2’şer oranında paylı olarak satın alındığını, taşınmazın 1/2’sinin davalıya, 1/2’sinin ise davalının eşine ait olduğunu ifade etmiştir.
Mahkemece, taraflar arasında inanç ilişkisini doğrulayan yazılı sözleşme olmadığından bahisle dava reddedilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı işlemin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından kullanılma, yönetilme ve inanana iade şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir.
5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanılana bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inananın tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla; inanan inanılan namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona (inanana) geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
Gerçekten, inanç sözleşmesi anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış, parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HUMK.nun 292.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delil ile ispat edilebilir.
Davalı vasisinin, 07.11.2007 günlü duruşma tutanağına geçirilen ve HUMK.nun 151.maddesince imzası ile onadığı beyan davayı kabul beyanıdır. HUMK.nun 92.maddesine göre davayı kabul iki taraftan birinin diğerinin talep sonucuna muvafakat etmesidir. Yasanın 95.maddesi hükmüne göre de kabul, kati bir hükmün hukuki neticelerine hasıl eder. Ne var ki, mahkemece doğru olarak saptandığı üzere vasinin kabul beyanının hüküm ve sonuç doğurabilmesi için Türk Medeni Kanununun 462/8.maddesi uyarınca bu konuda vesayet makamının (Sulh Hukuk Mahkemesinin) izni gerekir. Olayda, böyle bir izin sağlanmadan davalı vasisinin davayı kabul etmesi davalı aleyhine sonuç meydana getirmez. Ancak;
Davacının delil olarak sunduğu çekişme konusu taşınmazın tapu kayıt örneği arkasında “bu tapuya … yarı yarıya ortak-… notu bulunmaktadır. Bu notun altında da davalının imzası mevcuttur. Kuşkusuz, bu nitelikteki bir belge HUMK.nun 292.maddesi uyarınca yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. Böyle olunca, inanç sözleşmesi ilişkisinin varlığı iddiada bulunan tarafından tanık beyanı dahil her türlü delille kanıtlanabilir. Dinlenen tanıklar … taraflar arasındaki inanç ilişkisini doğruladıklarından istek davacının ıslahı doğrultusunda kabul edilmelidir.
Mahkemece yapılan bu saptamalar bir yana bırakılarak, davanın yazılı gerekçelerle reddi doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 23.10.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.