Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2008/11455 E. 2008/12210 K. 23.10.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/11455
KARAR NO : 2008/12210
KARAR TARİHİ : 23.10.2008

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 06.08.2007 gününde verilen dilekçe ile ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı tapu iptali tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 21.02.2008 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece dava, zamanaşımının gerçekleşmiş olması nedeniyle reddedilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
Ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile bakım borcuna karşılık bir taşınmaz mülkiyetinin devredileceği kararlaştırılmış ise, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları, bakım borçlusuna mülkiyeti geçirim borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir. Kuşkusuz bakım borçlusunun bakıp gözetme yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametgah temini, besleme-giydirme hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflarına kişisel hak sağladığı için, tapu iptali ve tescil davasını bakım borçlusu ya da onun külli halefleri, bakım alacaklısının mirasçılarına karşı dava açabilirler.
Burada öncelikle üzerinde durulması gereken husus zamanaşımıdır.
Bir tanımlama yapmak gerekirse zamanaşımı,kanunda belirtilmiş olan süre içinde talep ve dava edilmemiş olan alacakların özüne dokunmamakla beraber “dava edilebilme vasfını kaybetmesi” sonucunu doğuran bir süre aşımıdır.
Aslında zamanaşımı borcu gerçek anlamda sona erdiren bir sebep değildir. Zamanaşımı borcun nisbi bir sona erme sebebidir.Belirli bir zamanın geçmesi borcu doğrudan doğruya sona erdirmez.Ancak alacaklının elinden borçlu istemediği takdirde alacağı dava yoluyla takip ve tahsil etme imkanını alır. Zamanaşımı borçluya sadece bir def’i hakkı verir.Bu zamanaşımı def’idir. Bununla beraber, zamanaşımı savunması “ilk itirazlardan” da değildir.Bu itibarla duruşmanın her safhasında ileri sürülebilir.Şu var ki, ilk def’i ve savunmalar sırasında zamanaşımını ileri sürmeyen davalı tarafın taraf delillerinin mahkemedeki münakaşa safhasında ileri sürdükleri zamanaşımı def’i savunmanın genişletilmesi niteliğindedir.Karşı tarafın muhalefeti halinde bu def’i mahkemece incelenemez. Eldeki davada, bir kısım davalılar vekili zamanaşımı def’ini esasa cevap süresi geçtikten sonra ileri sürmüşse de davacı buna savunmamın genişletilmesi itirazı ile karşı koymadığından mahkemece bir kısım davalılar tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’ini değerlendirmesi doğrudur.
BK.m.128’e göre; “müruruzaman, alacağın muaccel olduğu zamandan başlar;alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruruzaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder”.Görülüyor ki, kural zamanaşımı süresinin alacağın muaccel olduğu tarihten başlamasıdır.Alacağın muaccel olması,ifa zamanının gelmiş,ifaya engel bir durumun kalmamış olması demektir.
Muaccel borçlar ya başlangıçtan beri “ifası süreye bağlanmamış olan borçlar”dır ya da vadesi dolmuş yani borçlunun ifayı gerçekleştirmek, alacaklının da ifayı isteyebilmek durumuna girmiş oldukları borçlardır. İşte,zamanaşımı bu andan itibaren başlar.Çünkü ifası süreye bağlanmamış borçların doğumu anından itibaren muaccel olması asıldır.Bu kural BK.m.74’de “ecel meşrut olmadığı veya işin mahiyetinden anlaşılmadığı taktirde borcun hemen ifa ve derhal icrası talep olunabilir” şeklinde hükme bağlanmıştır.Ancak,borcun ifası bir vadeye bağlanmışsa onun ifasının istenebilmesi için bu vadenin gelmiş olması zorunludur.Zira,borçlu vadeden önce ifaya zorlanamaz.Dolaysıyla zamanaşımı da bu tarihten itibaren başlayacaktır.
Alacak muaccel olsa da işlemeye başlayan zaman,kanunun belirlediği bir süreye ulaşmadan zamanaşımı hükümlerini meydana getirmez.Bu nedenle zamanaşımı süresinin dolmuş olması da zamanaşımının gerçekleşmesi için diğer bir şarttır.
Borçlar Kanunu m.125 hükmüne göre “bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava on senelik müruruzamana tabidir”.Bu süre genel zamanaşımı süresidir. Yasada, ölünceye kadar bakma sözleşmesi için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden bu tür uyuşmazlıklarda da Borçlar Kanununun 125.madde hükmünün uygulanması gerekir. Kısaca, ölünceye kadar bakım sözleşmelerinde zamanaşımı süresi on yıldır. Az yukarıda açıklanan kurallar gereği kuşkusuz bu süre sözleşmenin yapıldığı tarihten değil, alacağın muaccel olduğu yani bakım alacaklısının öldüğü tarihten başlar. Fakat, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin konusu taşınmaz mal ise ve sözleşmenin yapılması ile bakım borçlusuna teslim edilerek onun fiili kullanımına terk edilmiş ise dava on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra da açılabilir.Çünkü böylesine durumlarda zamanaşımı savunmasında bulunmak Türk Medeni Kanununun 2.maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmayacağından bu savunmaya değer verilemez.
Bütün bu açıklamalardan sonra mahkemece yapılması gereken …, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin konusunu teşkil eden 1498 parsel sayılı 365 m2 yüzölçümündeki ev ve bahçe niteliğindeki taşınmazın davacıya teslim edilip edilmediğini gerek duyulursa keşif yoluyla saptamak, taşınmaza davacı zilyed ise davalıların iyi niyet kuralı ile bağdaşmayan savunmalarına değer vermeyerek çekişmenin esasını inceleyip hükme bağlamak olmalıdır.
Dava, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı olduğu şekilde hükme bağlandığından, karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 23.10.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.