YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2007/9610
KARAR NO : 2007/10547
KARAR TARİHİ : 21.09.2007
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 06.01.2000 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine bozmaya uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen 08.07.2004 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, kiralanandan haksız tahliye nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi istemiyle açılmıştır.
Mahkemece istem kısmen hüküm altına alınmış, kararı davalı temyiz etmiş, hüküm Dairemizin 17.03.2006 tarihli ilamıyla ve ilamda yazılan nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkeme bozmaya uymuş, dava kısmen kabul edilmiş, bu kararı da davalı temyiz etmiştir.
04.02.1959 tarih 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere Yargıtay’ca bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde taraflardan biri yararına usulü kazanılmış hak meydana gelir. Bu hakkı ne mahkeme, ne de temyiz mahkemesi halele uğratamaz. O yüzden Dairemiz bozma kararına uyan mahkemenin bozma kararında zikredilen hususları eksiksiz yerine getirmesi gerekir. Esasen bilirkişilerden ek rapor alınmışsa da bilirkişiler önceki raporlarını tekrarla yetinmişler uyulan bozma ilamında söylenen hususlar üzerinde durmamışlardır. Aynı şekilde Dairemiz bozma kararında Borçlar Kanununun 42. madde hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı tartışması mahkemeye bırakılmışsa da mahkemece de bu husus değerlendirilmemiştir.
Dairemiz bozma kararında açıklandığı şekilde kar kaybı, kardan yoksun kalma karşılığı meydana gelen zarar, başka bir ifadeyle somut olayda kiralayanın kurusundan ötürü davacının mal varlığının ilerideki olması olası değere ulaşmamasıdır. Kural olarak Borçlar Kanununun 42 ve Türk Medeni Kanununun 6. maddeleri hükmünce bu zararın gerçek miktarını kanıtlama yükü iddia eden davacıya düşer. Fakat çoğunlukla mal varlığının gelecekteki durumu somut delillerle kanıtlanamayacağından kar kaybı zararının hesabı varsayımlara yapılabilir. Ancak varsayımlarla yapılabilse dahi yasa kar kaybı hesabında bilirkişilere sınırsız yetki tanımamış, koyduğu bazı kurallarla bu hesabın nasıl yapılacağı hakkında yol göstermiştir. Yasadaki hükümlerden birisi de Borçlar Kanunun 325. maddesidir. Gerçekten anılan hüküm gereğince davacının çalışmadığı dönemde yapması gerektiği halde yapmayarak tasarruf ettiği ve boş kaldığı süre içersinde başka işten sağlayarak veya sağlamaktan kasten kaçındığı değerlerin varsayımla bulunan kar kaybı zararı toplamından düşülmesinde zorunluluk vardır. Bütün bunlarda ayrı HUMK.nun 286. maddesi uyarınca hakim bilirkişi oy ve görüşü ile bağlı değildir. Yasanın 283 ve 284. maddelerinden yararlanarak her zaman raporda eksik ve müphem gördüğü konularda bilirkişilerden ek rapor alabileceği gibi hakikatın daha ziyade ortaya çıkması için yeniden bilirkişi seçerek tahkikatı yürütebilir.
Bütün bu açıklamalardan sonra, mahkemece; içlerinde hukuki konuda yol göstermek üzere bir hukukçu da bulunacak şekilde yeniden bilirkişi kurulu oluşturulmalı, davacının kar kaybı zararı hükmüne uyulan Dairemiz bozma kararında belirtilen biçime uygun hesaplattırılmalı, diğer yandan Borçlar Kanunun 42. madde hükmünün hakime verdiği yetkinin alınacak rapor sonucuna göre olaya uygulanıp uygulanmayacağı düşünülmeli, böylelikle bir sonuca ulaşılmalıdır.
Değinilen bütün bu yönler göz ardı edilerek eksik araştırma ve incelemeyle davanın kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 21.09.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.