YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2007/9055
KARAR NO : 2007/10527
KARAR TARİHİ : 21.09.2007
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 20.7.2006 gününde verilen dilekçe ile irtifak hakkına elatmanın önlenmesi ve kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.4.2007 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, irtifak hakkına elatmanın önlenmesi ve kal isteğine ilişkindir.
Davacı Adapazarı-Ümraniye Enerji Nakil Hattında 1610 ve 1611 numaralı pilonları arasındaki 1561 parsel üzerindeki binanın irtifak hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesine ve taşkın kısımların yıkılmasını istemiştir.
Davalı yargılamaya katılmamış, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davalı, dava dilekçesinin kendisine usulune uygun tebliğ edilmediğini bu nedenle savunma hakkının kısıtlandığını belirterek temyiz etmiştir.
Dosya içerisinde bulunan dava dilekçesinin tebliğine dair tebliğat parçası incelendiğinde davalıya Tebligat Kanununun 21. maddesine göre tebligat yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle öncelikle anılan madde uyarınca geçerli tebligatın ne şekilde olacağının irdelenmesi gerekmektedir.
Tebligat Kanununun 21. maddesine göre kendisine tebligat yapılacak kimse, gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden çekinirse tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine ya da memuruna imza karşılığı teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır. Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin 1. fıkrası uyarınca da tebliğ memurunun muhatabın adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel olan komşu, kapıcı gibi kimselerden veya o yerin muhtar veya ihtiyar kurulu üyelerinden veyahut zabıta amir veya memurlarından soruşturularak, alınan beyanı tebliğ mazbatasına yazıp, altını imzalatması gerekir. Bu yön özellikle Tebligat Kanunu’nun 23 ve Tüzüğün 33. maddeleri hükmünde de ayrıca vurgulanmıştır.
Eldeki davada davalıya çıkarılan tebligat incelendiğinde, dava dilekçesi ve duruşma gününün 3.8.2005 tarihinde Tebligat Kanunu 21. maddesine göre tebliğ edildiği, tebligatın arkasına komşusu … ’a adreste bulunmama sebebinin sorulduğu, ancak adreste bulunmama nedeninin tespit edilerek yazılmadığı, komşunun da imzasının alınmadığı tebliğat parçasının bir örneğinin kapıya asılarak imzadan imtina eden ismi yazılmayan en yakın komşusuna haber verildiği yazılmıştır. Bu durumda tebligat işleminin kanun ve tüzük hükmüne uygun yapılmadığı anlaşılmaktadır. Oysa Tüzüğün 28. maddesinin 1 fıkrası hükmünün aynen yerine getirilmesi halinde, tebligat memurunun gerçekten muhatabın adresine gittiği ve adreste bulunmadığı tevsik edilmiş ve tebligatın Tebligat Kanununun 21. maddesinde öngörülen koşulla yapıldığı kabul edilir.
Bilindiği gibi savunma hakkı; Anayasa (m.36) ile güvence altına alınmış olup, HUMK.nun 73. maddesinde de ayrıca düzenlenmiştir. Hâkim, tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Buna göre hâkim Anayasa ile güvence altına alınan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda da ayrıca düzenlenmiş bulunan iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafların duruşmaya çağırmak zorundadır.
Hal böyle olunca, davacıya usulüne uygun tebligat yapılmadan ve savunması alınmadan işin esasına girilerek karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 21.9.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.