Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2007/411 E. 2007/1325 K. 14.02.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2007/411
KARAR NO : 2007/1325
KARAR TARİHİ : 14.02.2007

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 29.7.2005 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.11.2005 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi istemiyle açılmıştır.
Mahkemece dava kabul edilerek bilirkişi krokisinde davacı tarafından ev ve bahçe yapılmak üzere ayrılan 150 metrekare taşınmaz bölümüne davalının elatmasının önlenmesine karar verilmiştir.
Hüküm davalılardan Mustafa tarafından temyiz edilmiştir.
1150 metrekare yüzölçümündeki 818 parsel sayılı taşınmazda davacının 3/20 payı bulunmaktadır. Gerçekten, paylı mülkiyet rejimine tabi bir taşınmazda yararlanamayan paydaşın engel olan diğer paydaş veya paydaşlara payı oranında elatmanın önlenmesi istemi ile dava açması ve bunun dinlenmesi olanaklıdır. Kuşkusuz, davacı paydaş taşınmazda payı oranının karşılığı miktara bakılmaksızın bir bölümü kullanarak yararlanıyorsa açtığı dava dinlenemez.
Diğer taraftan, her ne kadar tapuda kayıtlı bir taşınmazın taksimi resmi biçimde yapılmadıkça hukuken geçerli bir taksimden söz edilemez ise de, yurdumuzun sosyal ve ekonomik gerekçeleri paylı maliklerin taşınmazı haricen ve fiilen taksim ettiklerini ve paydaşların yapılan taksime uygun kullanımı sürdürdüklerini göstermektedir. Bu tür harici ve fiili taksimlerle sonuçta paydaşlar arasında bir sözleşme ile yapıldığından ahde vefa kuralı gereği tüm paydaşların buna uymaları gerekir. Ancak somut olayda tüm dosya kapsamı ile dava konusu taşınmazda davacının payına karşılık kullanmakta olduğu bir yer bulunmadığı gibi paydaşlar arasında yapılmış harici ve fiili taksim sözleşmesinin olmadığı sabittir. Böyle bir sözleşme ve fiili taksim olmadan davacıya taksimde bilirkişinin krokisinde işaret ettiği yer düşmüşcesine davanın taşınmazın belli bir bölümüne yönelik olarak kabulü doğru değildir.
Ancak taşınmazda davacının payına karşılık yer kullanmadığı da sabit olduğundan mahkemece davacının kayıttaki payı oranında diğer paydaşların elatmalarının önlenmesine karar verilmesi gerekirken istemin yazılı olduğu şekilde hükme bağlanması bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 14.2.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.