YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2007/16076
KARAR NO : 2008/331
KARAR TARİHİ : 24.01.2008
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 6.5.2005 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı tesisi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27.4.2007 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … … tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 747 (önceki Medeni Kanunu’nun 671.) maddesine dayanılarak açılmış geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir. Ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi geçit davalarının nedenidir. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine mutlak geçit ihtiyaç veya geçit yoksunluğu, ikincisine de nisbi geçit ihtiyacı ya da geçit yetersizliği denilmektedir.
Geçit hakkı verilmesine ilişkin davalarda bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından leh ve aleyhine geçit istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına geçit istenen taşınmaz müşterek mülkiyete konu ise dava paydaşlardan biri veya birkaçı tarafından açılabilir.Geçit ihtiyacı olan kişi davasını öncelikle taşınmazların mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun taşınmaz malikine karşı ve daha sonra bundan en az zarar görecek olana yöneltmelidir.
Mahkemece uygun geçit yeri saptanırken öncelikle taraf yararlarının gözetilmesi gerekir. Zira, geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının subjektif arzularına göre değil objektif esaslara uygun belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergah saptanırken, aleyhine geçit kurulan taşınmazın kullanım bütünlüğü bozulmamalıdır. Taşınmazın kullanım bütünlüğünün bozulmasının zorunlu olduğu hallerde bu husus gerekçelendirilerek geçit hakkı tesisi edilmelidir.
Somut olayda; Davacı, genel yola bağlantısı bulunmayan 45 parsel sayılı taşınmazı yararına davalıya ait 44 parsel sayılı taşınmazdan geçit kurulmasını istemiş, 34, 20 ve 35 parsel maliklerini davaya dahil etmiştir.
Mahkemece, davacıya ait 45 parsel yararına 20 parsel sayılı taşınmazdan geçit kurulmasına karar verilmiş, hükmü 20 parsel sayılı taşınmaz maliklerinden … … temyiz etmiştir.
Zorunlu geçit hakkının az yukarıda açıklandığı gibi genel yola kadar kesintisiz kurulması şarttır. Mahkemece 45 parsel sayılı taşınmaz yararına kurulan geçit hakkı genel yola bağlanmamış, genel yol ile aleyhine geçit kurulan 20 parsel arasında bulunan ve tapuda kayıtlı olmayan hali arazi sınırında bırakılmıştır.
Tapuda kayıtlı olmayan hali arazi üzerinden geçit hakkı kurulması mümkün olmadığı gibi, davacının münhasıran kullanımına da bırakılamaz.
Mahkemece, yeniden keşif yapılarak özel mülk olarak tapuda kayıtlı diğer tüm seçenekler değerlendirilerek, özellikle davacının 45 parselinin güneyinden hareketle doğudaki genel yola ulaşacak güzergahta incelenerek fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi uyarınca en uygun seçenekten davacıya ait parsel yararına genel yola kadar kesintisiz geçit hakkı kurulması gerekir.
Kabule göre de, HUMK.nun 363.maddesi hükmünce keşif münazalı mahallin iki taraftan birinin talebi izerine veya mahkemece gerek görülürse yerinde incelenmesi işlemidir. 364 madde gereğince keşfin iki tarafın usulen davet edilmesinden sonra yüzlerinde, şayet davete icabet edilmezse yokluklarında yapılması gerekir. Olayda 20 parsel malikleri yapılan keşiften sonra davaya dahil edildiklerinden keşfe katılmamaları dolayısıyla keşifteki savunma hakları engellenmiştir. Bu durumda davaya sonradan dahil edilenler HUMK.nun 364.maddesindeki yönteme uygun keşfe davet edilmeli, savunmaları bu keşifte saptanmalı, davanın esası hakkında bundan sonra hükme varılmalıdır.
Değinilen yönlerin gözardı edilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, 24.1.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.