Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2006/14960 E. 2007/1051 K. 08.02.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/14960
KARAR NO : 2007/1051
KARAR TARİHİ : 08.02.2007

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 18.07.2002 ve 06.09.2002 gününde verilen dilekçeler ile elatmanın önlenmesi ve kal, karşılık davada ise temliken tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine bozmaya uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine, karşılık davanın kabulüne dair verilen 06.10.2006 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı k.davalı vekili ve davalı karşı davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, çaplı taşınmazdaki taşkın yapının kal suretiyle elatmanın önlenmesi, karşılık dava ise Türk Medeni Kanununun 725.maddesine dayalı uygun bedel karşılığı tapu iptali ve tescil istemlerine ilişkindir.
Mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılmış, mülkiyet hakkına dayanan davacı ve karşı davalının elatmanın önlenmesi ve kal isteminin reddine, karşı davanın kabulü ile 04.09.2006 tarihli krokide B, C, D ve E harfli bölümlere ait davacı ve davalı tapusundan iptali ile arsa bedeli olarak saptanan 2.162.40 YTL.nin mülkiyet hakkı sahibine ödenmesi suretiyle taşkın yapı maliki davalı ve karşı davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Hükmü taraflar temyiz etmiştir.
1-Dava konusu taşınmazlardan 379 parsel sayılı olanının davacı ve karşı davalı …, 151 parsel olanın ise taşkın yapı maliki ….., adına tapuda kayıtlı olduğu görülmektedir.
Bilirkişi raporuna göre taşınmazın bulunduğu mahalde imar uygulaması yapılmamıştır. Yine bilirkişi raporundan 379 parsel sayılı
taşınmazın 150 ve 151 parsellerden geldiği her iki parselin 04.10.1951 tarihinde tapuda davalı ve karşı davacı ……, tarafından satın alınarak kazanıldığı, üzerindeki binaların onun tarafından 1952-1954 yıllarında yapıldığı, 150 numaralı parselin daha sonra 24.03.1954 tarihinde malik …..,tarafından tapuda … ’e satıldığı, bu parsele 27.7.1998 tarihinde davacı ve karşı davalı …’ın ….., ’den satın alarak malik olduğu, yoldan ihdasen Belediye adına tescil edilen 378 parseli de satın alan davacı ve davalının 150 parselin tevhidi ile oluşan 379 parseli mülk edindiği anlaşılmaktadır.
Bilirkişi raporunda B,C,D ve E harfleri ile gösterilen ve üzerinde yapı bulunan yerlerin davacı ve karşı davalının maliki olduğu 379 parselin çap kapsamında kaldığı, yapıların 151 parsel maliki davalı ve karşı davacı tarafından taşkın olarak yapıldığı tartışmasızdır. Bu tür yerler ana yapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüzi) sayılır. Burada hemen belirtilmelidir ki, taşkın yapıdan maksat taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan yapılardır.
Kanun koyucu Türk Medeni Kanununun 725. maddesinde yasanın 722, 723 ve 724. maddelerinde öngörülenden daha değişik ilkeler getirmiş, şayet taşkın yapı sahibinin, taşan arazi üzerinde irtifak hakkı yoksa anılan hüküm gereğince yapıyı iyi niyetle yapması ve uygun bir bedel ödemesi karşılığında, durum ve koşullar haklı gösteriyorsa taşan kısmın arazi parçasının mülkiyetini talep hakkı tanınmıştır. Bu hükümle güdülen amaç taşkın yapılarda sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve mevcut yapıların bütünlüğünü korumaktır.
Burada değinilmesi gereken diğer bir husus da her ne kadar Borçlar Hukukunda kural olarak, borç ilişkisi ancak taraflarını yükümlü kılarsa da eşyaya bağlı borçların bu kurala bir istisna teşkil etmesidir. Zira, bu gibi durumda taşkın yapının bulunduğu arazi parçasıyla, taşan kısma ait arazi parçası iç içe girmiş, üzerindeki yapı nedeniyle birbirine bağlanmıştır. Eşyaya bağlı borçlarda borçlu bir taşınmazın, alacaklı da diğer bir taşınmazın malikidir. Borç doğurucu yük ve yetki yani aktif ve pasif husumet ismen belirlenip ferdileştirilmiş bir kişiye ait değildir. Aksine her iki taşınmaz mülkiyetine bağlanmıştır. Eşyaya bağlı borç özelliğinden ötürü taşkın inşaat sahibinin talebi taşınmazın yeni malikine karşı da ileri sürülebilir. Bir bakıma taşınmazların el değiştirilmesi durumunda yeni malik borcun yüklenilmesi veya alacağın temliki gibi işlemler gerekmeden şimdiye kadar borçlu veya alacaklının bulunduğu hukuki duruma kendiliğinden geçer. Böyle olunca, taşkın yapı sahibinin sonradan malik olan mülkiyet hakkı sahibine karşı da Türk Medeni Kanununun 725. maddesine dayanarak temliken tescil isteminde bulunması mümkündür. Uygulama ve öğretideki görüşlerde bu doğrultudadır. (HGK 16.05.1984 tarih, 1982/388-1984/552, HGK.30.04.2003 tarih, 315-323 sayılı kararları) (Prof. Dr. Şeref ERTAŞ Eşya Hukuku 5. Baskı Sahife: 345 ve devamı)
Zaruret içindeki taşkın yapı sahibinin açtığı temliken tescil davasının kabul edilebilmesi için iki önemli koşul vardır. Bunlardan ilki, taşan yapı malikinin «iyiniyetli» olması, ikincisi ise, «durum ve koşulların haklı göstermesi» dir. Somut olayda; bu unsurların gerçekleşip gerçekleşmediğini incelenmesine gelince;
Türk Medeni Kanununun 725. maddesinde sözü edilen «iyiniyet»in ne olduğu tarif edilmemiştir. Ancak, yasa hükmünde geçen iyiniyetten aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan «subjektif iyiniyet» in anlatılmak istendiği uygulamada kabul edilmektedir. Yapı maliki kendisinden beklenen bütün dikkat ve özeni göstermesine rağmen çap sınırını aştığını bilmiyor veya bilecek durumda değilse, ya da sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir neden varsa bütün bunlar taşkın yapı malikinin iyiniyetli olduğunu gösterir. Diğer taraftan, kural olarak iyiniyetin ispatı 14.02.1951 tarih 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de, iyi niyet iddiası ve aksinin savunulması def’i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgisi nedeniyle mahkemece re’sen gözetilmelidir.
İyiniyetle ilgili genel durum yukarıda söylendiği gibi ise de, somut olayda yine az yukarıda sözü edildiği üzere taşkın yapı sahibi davalı ve karşı davacı öncesi 150 ve 151 parsel olarak bir bütün olan taşınmazları tapuda 04.10.1951 tarihinde satın almış, taşan kısım da dahil olmak üzere yapıları 1952-1954 yılları arasında ve mülkiyetin bütünüyle kendisine ait olduğu dönemde meydana getirmiştir. 150 ve 151 parsellerin maliki olan davacının Türk Medeni Kanununun 683. maddesinin malike tanıdığı yetkiden yararlanarak yaptığı tasarruflarında kötü niyetli olduğu düşünülemez. Kısacası taşkın inşaat nedeniyle temliken tescil isteminde aranan iyi niyet koşulu olayda gerçekleşmiştir.
Bu tür davalarda üzerinde önemle durulması gereken diğer bir koşulda halin icabından taşkın inşaatın yıkılması gerekip gerekmediğinin saptanmasıdır. Uygulama ve doktrinde “durum ve koşulların haklı kılması” şeklinde ifade edilen bu koşuldan inşaatın yıkılması ile inşaat sahibinin uğrayacağı zarar veya yıkılmaması halinde arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybının mukayese edilmesi anlaşılmalıdır. Bu koşulun içinde taşkın yapının bulunduğu arazi parçasının davacı adına tescili için, taşkın kısmın ana taşınmazdan ayrılarak müstakil parsel oluşacak veya davacıya ait taşınmazla birleştirilecek şekilde ifrazının mümkün olması da aranmalıdır.
Ancak; mahkemece bu konuda alınan bilirkişi raporlarında yeterli araştırma ve inceleme yoktur. O yüzden yeniden yapılacak keşifte bilirkişilere inşaatın yıkılması ile yapı sahibinin uğrayacağı zarar veya yıkılmaması halinde arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybı incelettirilmeli, mukayesesi yapılarak taşkın yapı sahibinin isteminin kabulü için durum ve koşulların haklı olup olmadığı hususu üzerinde durulmalıdır. Diğer taraftan belirtildiği üzere taşkın yapının bulunduğu arazi parçasının davacı adına tescil edilebilmesi için imar mevzuatının da uygun olması zorunludur. Oysa, yetkili merci olan Belediye İmar Müdürlüğü ifrazın bazı şartların gerçekleşmesine bağlı olduğunu bildirmiştir.
İmar Müdürlüğün bildirdiği şartlar gerçekleşmeden yasal olarak ifraz ve tescil imkanı bulunmayan taşınmaz bölümü ifraz ile davalı ve karşı davacı adına tescil edilemez. Bunun sağlanması için belediyenin bildirdiği hususları yerine getirmek ve bu konuda encümen kararı aldırmak üzere taraflara uygun bir mehil verilmeli, kesinlik sağlanmalıdır.
Bütün bunlardan ayrı, taşan kısım krokide B, C, D ve E harfleriyle gösterilmiş, mahkemece bu bölümlerin davalı ve karşı davacı adına tesciline karar verilmiştir. Ancak; krokide renkli boyanan bölümlerin arasında kalan ve beyaz olarak gösterilen kısmın artık mülkiyet hakkı sahibi davacı ve davalı tarafından yararlanma olanağı kalmayacağından ve esasen bu bölümde taşan yapıların zorunlu kullanma sahası içinde kaldığından, bu bölüm bedelinin de hesaplanarak depo ettirilmesi suretiyle taşkın yapı sahibi adına tescili gerekeceğinin düşünülmemesi de kabul şekli bakımından doğru olmamıştır.
Karar açıklanan bütün bu nedenlerle davacı ve karşı davalı yararına bozulmalıdır.
2-Yukarıdaki bozma nedenine göre davalı ve karşı davacının faize hasren yaptığı temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesi gerekmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, 2. bent uyarınca davalı ve karşı davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 08.02.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.