Yargıtay Kararı 14. Hukuk Dairesi 2006/11974 E. 2006/13994 K. 28.11.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/11974
KARAR NO : 2006/13994
KARAR TARİHİ : 28.11.2006

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 07.03.2005 gününde verilen dilekçe ile Türk Medeni Kanunun 724. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kesin hüküm nedeniyle reddine dair verilen 04.04.2006 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, Türk Medeni Kanunun 724. maddesine dayanılarak açılmış temliken tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece dava kesin hüküm olgusu nedeniyle reddedilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir.
Gerçekten, Türk Medeni Kanunun 718. maddesi uyarınca arz mülkiyeti kapsamına yasal kısıtlamalar ayrık olmak üzere binalar, bitki ve kaynaklar da girer. Yasanın 724. maddesi mülkiyet kapsamına istisna getirmiş, zemin ile üzerindeki yapı arasında bağlantıyı kesmiş ve bazı koşullar gerçekleşmiş ise, arazinin yapı sahibi adına tesciline olanak sağlamıştır. Bunun için;
Tapuya kayıtlı özel mülkiyete konu bir taşınmaz üzerinde, temelli kalması amacıyla bir yapı yapılmış olmalıdır.
Anılan maddede bina sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir.
Bu yapıyı kendi malzemesi ile yapan kişinin, inşaatın başlangıcından bitimine kadar iyi niyetli olması, diğer bir anlatımla zeminin kendisine ait olduğu, ya da 5.7.1944 tarihli 12/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi mülkiyetin ileride kendisine geçirileceği inancıyla hareket etmesi gereklidir. (subjektif koşul)

Yapının, dava tarihine göre hesaplanacak değeri, zemin değerinden, açıkça daha fazla olmalıdır. (objektif koşul)
Yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise, tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsar. Mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için de bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının mümkün olması gereklidir.
İptale konu olacak zemin bedelinin arsa sahibine ödenmesine karar verilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar, ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.
Görülüyor ki; bir kimsenin Türk Medeni Kanunun 724. maddesinden yararlanarak yapısı nedeniyle başkasına ait arazinin adına tescili talebinin kabulünde aranan bir koşulda üzerine bina yapılan arz parçasının ana taşınmazdan ifraz olanağının bulunmasıdır. Davacı tarafından aynı davalı aleyhine açılarak mahkemenin 1996/21 Esasında kayıtlı dava konusu taşınmazın birinci derecede sit alanı içinde kalması ve ifrazındaki engel nedeniyle reddedilmiştir.
Eldeki davada ise, taşınmazın bulunduğu alanın üçüncü derecede sit kapsamı içinde kaldığı, İmar Mevzuatındaki değişiklik nedeniyle artık ifrazının da olanaklı hale geldiği yasal engellerin kalkması nedeniyle taşınmazın Türk Medeni Kanunun 724. maddesi hükmünce tescili istemiyle açılmıştır.
Burada, öncelikle mahkemenin davanın reddine neden yaptığı kesin hüküm olgusu üzerinde durulması gerekmektedir. Usul Hukukumuzda bir mahkeme kararının şekli anlamda kesinliğinden o karara karşı artık olağan kanun yollarına başvurulamaması anlaşılır. Örneğin; bazı kararlar vardır ki, bunlar temyizi … olmayan, verildikleri anda kesin olan kararlardır. Diğer bazı kararlarda kanun yoluna başvurma süresinin geçirilmesi veya kanun yoluna başvurmaktan vazgeçilmesi ya da kanun yoluna karşı yapılan başvurunun reddi suretiyle kesinleşebilir. Bu tür kesinleşen kararlara şekli anlamda kesinleşmiş kararlar denir. Böyle de olsa, şekli anlamda kesinleşmiş bir karara karşı olağan kanun yollarına başvurmak mümkün değildir. Şekli anlamda kesin hükümle sonuçlanan bir davada esasen taraflar arasında var olan çekişme değil görülmekte olan dava sona erer. Aynı çekişmenin aynı tarafları arasında yeni bir davaya konu yapılmaması için maddi anlamda kesin hükme bağlanması gerekir. Maddi anlamda kesin hükmü ise, HUMK. m.237’de düzenlenmiştir. Anılan hükme göre maddi anlamda kesin hükümden sözedebilmek için davanın taraflarının davada dayanılan hukuki sebebin ve dava konusunun aynı olması gerekir. Somut olayda; dava konusunun (müdeabihin) ve tarafların aynı olduğunda kuşku yoktur. Dava sebebinden anlaşılması gereken ise, dayanılan hukuki sebepler değil, davanın dayanağı olan vakıalardır. Çünkü, davanın gerçekteki sebebi dayanılan vakıalardır. Vakıalar davacının netice talebini haklı gösterecek olaylardır. Hakim bu olaylara uygulanacak Yasa hükmünü re’sen saptayıp uygulamak zorundadır. Nitekim somut olayda, davacı az yukarıda açıklandığı üzere önceki davada davanın reddi için gerekçe yapılan vakıada sonradan değişiklik olduğunu, yeni düzenleme sonucu dava konusu taşınmazın bulunduğu yerin birinci derecede sit alanı kapsamından çıkartılarak üçüncü derece sit alanı kapsamı içine alındığını, öte yandan, imar mevzuatındaki değişiklikten ötürü de artık ifrazen taşınmazın ayrı bir parsel adı altında tescil olanağı doğduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bundan dolayı kesin hüküm olgusunda aranması gereken dava sebepleri (dayanılan vakıalar) ilk dava ile sonradan açılan bu davada farklı farklı olduğundan sonradan açılan bu davadaki vakıaların mahkemece değerlendirilmesi kesin hükmün varlığı hakkında bunun sonucuna göre bir hükme varılması gerekir. Yapılacak değerlendirmede her iki davada dayanılan vakıaların farklı olduğu sonucuna ulaşılırsa kuşkusuz kesin hüküm söz konusu olmayacak ve davanın esasının incelenmesi gerekecektir.
Böyle olunca mahkemece yapılması gereken iş; önceki davada davanın reddi için gerekçe yapılan vakıalarda değişiklik bulunup bulunmadığını saptamak sonradan dayanılan vakıalarda değişikliğin varlığı kabul edilirse, kesin hükümden bahsedilemeyeceğinden yukarıda ortaya konan ilkeler doğrultusunda davacının Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayanılarak açtığı temliken tescil davası koşullarının olayda gerçekleşip gerçekleşmediği yönü üzerinde durarak sonucuna uygun bir hüküm kurmak olmalıdır. Bütün bu yönler bir yana bırakılarak kesin hükümden söz edilmek suretiyle davanın yeterli olmayan değerlendirme araştırma ve inceleme sonucu reddedilmiş olması kararın bozulmasını gerektirir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 28.11.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.