Yargıtay Kararı 14. Ceza Dairesi 2011/18007 E. 2013/9828 K. 30.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 14. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2011/18007
KARAR NO : 2013/9828
KARAR TARİHİ : 30.09.2013

İftira ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanık …’in yapılan yargılaması sonunda; atılı suçlardan mahkûmiyetine dair Boyabat Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 02.07.2009 gün ve 2009/12 Esas, 2009/181 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık hakkında iftira suçundan verilen hükmün incelenmesinde;
21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5219/3-B sayılı Kanun ile değişik CMUK.nın 305. maddesi uyarınca tür ve miktar itibarıyla kesin olan hükmün temyizi kabil olmadığından, sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen hükme ilişkin temyize gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazların reddine,
Ancak,
Sanık …’ın, mağdurlar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan soruşturma başlamadan önce Cumhuriyet Savcılığına, mağdurların kendisine ait arabayı hırsızlamadıklarını, mağdur Uğur’un içkili olduğunu ve başına birşey gelmesini önlemek amacıyla mağdurlara böyle bir isnadda bulunduğunu beyan etmiş olması karşısında, sanık hakkında TCK.nın 110. maddesi gereğince cezasından indirim yapılmayarak yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.09.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Sanık …’ın aracını, yanında kalan mağdurun kendisinden izinsiz alıp uzaklaşması üzerine hırsızlık suçundan şikâyette bulunması biçimindeki, mağdur tarafından da her aşamada doğrulanan eyleminin; gerçek bir olaya dayanan Anayasal şikâyet hakkının kullanılması niteliğinde olduğu ve TCK.nın 267/1. maddesinde öngörülen iftira sıçunu oluşturmayacağı; iftira suçunun oluşmaması nedeniyle de aynı Kanunun 267/4. maddesi göndermesiyle hırsızlık suçundan haksız gözaltına alınmaya yol açma niteliğindeki hürriyetten yoksun bırakma suçunun unsurlarının da oluşmayacağı açıktır.
AİHM 37569/06 başvuru nolu ve 27.11.2012 tarihli kararında, kesinlik nedeniyle temyiz edilememe halinin AİHS’nin 6/1. maddesinde öngörülen mahkemeye erişim hakkının kısıtlanması olarak değerlendirmiş ve bu durumu kararında aşağıdaki ifadelerle vurgulamıştır.
“…..AİHM, özellikle “belirlenen bir miktarın altında para cezası verilmesi halinde, öngörülen cezanın özellikleri dikkate alınmaksızın, yargılanabilir kisilerin temyize basvurma haklarına getirilen sınırlamanın ve dolayısıyla bu kisiler hakkında meydana gelebilecek zararlı sonuçların Anayasa’nın 2. ve 36. maddeleriyle uyumlu olmadığı kanaatine varan” Türk Anayasa Mahkemesi tarafından Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 305. maddesinin 2. fıkrasının elestirildiğini gözlemlemektedir.
AİHM, aynı zamanda Türk ceza hukukunda, ilk derece mahkemesince ortaya konulan olay ve olguların ceza hukuku alanında nitelendirilmesine Cumhuriyet Savcısı itiraz ettiği takdirde, bunun savcının sanığın aleyhine yaptığı temyiz basvurusu olarak değerlendirildiğini dikkate almaktadır (yukarıdaki 16. paragraf). AİHM, temyize basvurma imkânı bulunmayan sanıkların savcılığa göre dezavantajlı bir durumda oldukları kanısındadır. Çünkü savcılık, olay ve olguların nitelendirilmesine itiraz ederek davayı üst mahkemeye götürebilmektedir. Dolayısıyla, somut olayda hükmedilen para cezasının miktarı nedeniyle basvuranların haklarına getirilen sınırlama, davanın özel durumu ile ceza alanındaki “adil yargılama” kosullarının daha sıkı olması göz önünde bulundurulduğunda, silahların esitliği ilkesine uymamaktadır (bkz, mutatismutandis, Ghirea v. Moldova, n° 15778/05, § 34, 26 Haziran 2012).
Yukarıda belirtilenler ısığında ve davanın özel durumu ile yargılamanın tamamı dikkate alındığında, AİHM, basvuranların mahkemeye erisim haklarına orantısız bir kısıtlama getirildiği ve dolayısıyla Sözlesme’nin 6. maddesinin 1. paragrafının güvence altına aldığı mahkemeye erisim hakkının esas yönünden ihlal edildiği kanısına varmıstır.”

Buna göre 1412 sayılı CMUK’nın 305/2. maddesi uyarınca her ne kadar, TCK.nın 267/1. maddesi uyarınca belirlenen ceza, suç tarihi itibariyle temyiz edilemez nitelikte ve kesin ise de; hürriyetten yoksun bırakma suçuna ilişkin 109/1. madde uyarınca verilen cezanın kesin nitelikte olmaması ve bu suçun iftira suçu nedeniyle oluştuğunun gerekçelendirilmiş olması karşısında, iftira suçuna ilişkin hükmün de temyiz edilebilir olduğunun kabul edilmesi gerektiği, aksi halde, iftira suçu oluşmazken, iftiraya dayalı hürriyetten yoksun bırakma suçunun oluştuğunun kabulünün kendi içinde çelişkili ve haksız bir sonuca yolaçacağı ve mahkemeye erişim hakkının engellenmesi suretiyle AİHS’nin 6/1. maddesine aykırılık oluşturacağı;
Kabule göre ise; iftiradan dönmenin TCK.nın 110. maddesinin değil 269. maddesinin uygulanmasının dayanağı olabileceği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun ret ve bozma kararındaki düşüncelerine katılmıyorum.