Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2018/1834 E. 2018/11507 K. 29.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/1834
KARAR NO : 2018/11507
KARAR TARİHİ : 29.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı tarafından dava dışı … adlı kişinin davacı şirkete ait huzurevine yatırıldığını, yakını olarak davalının tahakkuk edecek ücretlerini ödeyeceğini taahhüt etmesine rağmen bakım ücretlerini bugüne kadar ödemediğini, davalının yakınının 3 yıl boyunca şirkete ait bakımevinde kaldığını, iaşesi ve bakımının şirketçe sağlandığını, her türlü … kontrolleri ve tedavi giderlerinin de şirketçe yapıldığını, ancak şimdiye kadar herhangi bir ödeme yapılmadığını belirterek, 22.621,00-TL alacağın reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, faturada borçlu olarak gösterilen …’in fiil ehliyetine sahip olmayan bir kişi olduğunu, kendisine 17/04/2002 tarihinde vasi atanmış olduğunu ve yasal olarak borçlanmasının mümkün olmadığını beyan ederek öncelikle davanın husumetten reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalı hakkındaki davanın husumetten reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacının bakımevinde kalan davalının yakının ödenmeyen bakım ücretlerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, kısıtlı …’in davacı şirketin işlettiği bakım evinde kaldığı süre içerisindeki masrafların davalıdan tahsili talep edilmiş ise de, alacağın ilişkin olduğu dönemde ilgilinin kısıtlı olup, kendisine velayet hükümleri uygulanarak davadışı babasının velayeti altına alındığı, veli-vasinin sağ olduğu, kısıtlı adına borçlandırıcı işlem yapma yetkisinin veliye ait bulunduğu, söz konusu alacak davasında davalıya husumet düşmediği gerekçesiyle davanın husumetten reddine karar verilmiştir.
Husumet konusu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 187. maddesinde (HMK m.116) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden gözetilir.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava …) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava …) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Bkz. Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, … 1995, s. 231).
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Bkz. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, … 2000, s. 288 ).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının davalı ile taahhütname düzenlediği, söz konusu tarihsiz taahhütname ve bakımevine ibraz edilen belgelerin davalı tarafça imzalandığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece sözleşmenin davalı ile yapıldığı dikkate alınarak davalıya husumet düştüğü kabul edilip işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.