Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2016/30913 E. 2018/11683 K. 05.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/30913
KARAR NO : 2018/11683
KARAR TARİHİ : 05.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat… geldi. Karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı … kendi adına asaleten, … ve … adına vekaleten, murisleri …’ın davalı hastanede davalı doktor tarafından 31.08.2010 tarihinde hemerod teşhisi ile ameliyat edildiğini, ameliyat öncesinde hastaya her hangi bir test yapılmadığını, ameliyattan sonra hastanın dizinde ağrılar başladığını davalı hastaneye başvurduklarında ağrı kesici iğne yapılarak hastanın gönderildiğini, kısa süre sonra ağrılar kesilmeyince yapılan tetkikler neticesinde murisin lösemi hastası olduğunun ortaya çıktığını, ameliyattan yaklaşık 9 ay kadar sonra hastanın vefat ettiğini, gerekli testler yapılmadığı için hastalığın ameliyat öncesinde tespit edilemediğini, ameliyatın hastalığı tetiklediğini ve gerekli önlemlerin alınamadığını, murisin ölümünde davalı doktorun kusurlu olduğunu, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için 500,00’er TL destekten yoksun kalma tazminatı, 10.000,00’er TL manevi tazminat olmak üzere toplam 31.500,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, doktor hatasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup, davacılar, murislerinin davalı hastanede davalı doktor tarafından hemeroid teşhisi ile ameliyat edildiğini, ameliyattan kısa süre sonra murise lösemi teşhisi konulduğunu, ameliyat öncesinde gerekli testler yapılmadığından hastalığın tespit edilemediğini, gerekli önlemlerin alınamadığını, ameliyatın hastalığı tetiklediğini ve davalı doktorun kusurlu davranışları ile murisin ölümüne sebebiyet verdiğini beyanla uğradıkları maddi ve manevi zararların tazminini istemişler, davalılar kusur yada ihmalleri olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’ndan alınan rapora göre davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özelliklerinin göz önünde tutulması, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılması ve en emin yolun seçilmesi gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Dosya içerisinde olayla ilgili mahkeme kanalıyla Adli Tıp Kurumundan alınan raporda “hastaya konulan tanı ve yapılan ameliyatın uygun olduğu, TARD tarafından yayımlanmış Anestezi Uygulama Kılavuzları Preoperatif Hazırlık Klavuzuna göre ASA 1 grade 1 cerrahi gruba giren hastanın yaşı da dikkate alındığında tam kan sayımı yaptırılmamasının eksiklik olduğu, ancak hastanın şikayetleri sonrası yapılan ameliyattan beş gün sonra Atatürk Devlet Hastanesi’nde AML tanısı konulup fakülteye sevk edilerek tedavisi düzenlendiği dikkate alındığında söz konusu eksikliğin, hastaya yapılan ameliyatın ve uygulanan menisküs tedavisinin ölüm olayında katkısı ve etkisinin bulunmadığı” yönünde kanaat bildirilmiştir. Davacılar, alınan rapora itiraz etmiş, mahkemeden konu ile ilgili yeniden bir rapor alınmasını istemiş, davacı tarafın bu talebi karşılanmadan yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm tesis edilmiştir. O halde mahkemece, davacıların iddiaları ve itirazlarını karşılar şekilde, özellikle ameliyat öncesi tetkiklerin eksik yapılmış olması ve yapılan ameliyatın lösemi hastalığı üzerinde olumsuz etkisi olup olmadığı hususlarında Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip, içerisinde Onkoloji ve Hematoloji uzmanı da bulunan yeni bir bilirkişi kurulundan, yargıtay, mahkeme ve taraf denetimine elverişli bir rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 1.630,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.