Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2016/30023 E. 2018/11375 K. 27.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/30023
KARAR NO : 2018/11375
KARAR TARİHİ : 27.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacılar vekili avukat … ile davalı … vekili avukat…’un gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

K A R A R

Davacılar, … ve… çiftinin bebekleri… ile …’in 30 haftalık iken 04/01/2009 tarihinde davalı hastanede dünyaya geldiklerini, prematüre doğan bebek…’nın, diğer davalı Dr. …’ın kontrolünde 28 gün kuvözde kaldığını ve 31/01/2009 tarihinde taburcu edildiğini, ancak bebek…’ya kuvözde kaldığı bu süre içerisinde … (Prematüre Retinopatisi) muayenesi yapılmadığını ve bu konuda bilgilendirilmediklerini, kendilerine epikriz raporu verildiğini ve raporun son sayfasında “göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesi önerildi, gerekli evraklar verildi” şeklinde not düşülerek hastaneden gönderildiklerini, davalı doktor tarafından yanlızca kontrol amaçlı olarak … Tıp Fakültesi Hastanesine gitmelerinin öğütlendiğini ve “hastanın … muayenesi rica olunur” şeklinde not yazılarak …. … Tıp Fakültesi’ne gitmeleri istenerek hastaneden gönderildiklerini, 31 günlükken bebeği tekrar davalı doktor kontrolüne götürdüklerinde halen … muayenesinin yapılmamış olduğunu, … Tıp Fakültesine 06/02/2009 tarihinde gittiklerinde 7 gün sonraya 13/02/2009 tarihine randevu verildiğini ve13/02/2009 tarihinde gittiklerinde … Tıp Fakültesi Hastanesine sevkedildiklerini ve burada yapılan muayene sonucunda bebeğin tek gözünün kör olduğu, diğer gözünün de %80 oranında görme kabiliyetini yitirdiğinin tespit edildiğini ve çok geç kalındığı belirtilerek bebeğe … teşhisi konulduğunu, bebek…’nın tek gözüne ameliyat yapılarak müdahalede bulunulduğunu ancak bir fayda elde edilemediğini, bilimsel olarak görme kabiliyetini kaybettiğini, tedavisi için tam teşekküllü bir hastaneye zamanında sevkedilmemiş olması nedeniyle görme şansının hastanenin ve sorumlu hekimin ağır ihmali sonucunda engellendiğini ileri sürerek, bebek… için 1.000,00-TL maddi, 70.000,00-TL manevi, anne Hülya için 1.000,00-TL maddi, 50.000,00-TL manevi, baba … için 1.000,00-TL maddi, 50.000,00-TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacı …’nın tedavisini üstlenen davalı şirkete ait hastane ve davalı doktorun teşhis ve tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi isteğine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK 386-390) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.
Vekil, hastanın zarar görememesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunu gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 maddesin hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Somut olayda, davacı …’nın davalıya ait hastanede 04.01.2009 tarihinde sezeryanla ikiz bebek dünyaya getirdiği, davacı ve bebeklerin taburcu işlemleri sırasında davalı doktor tarafndan epiktiz raporu ile göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesi önerildiği, 3 gün sonra tekrar kontrole çağrıldığı, 13.02.2009 tarihinde bebeğin göz muayenesinin yapıldığı, bebeğin göz muayenesinin 38. günde yaptırıldığı, bebeğin gözünde görme kaybının tespit edildiği hususları tartışmasızdır. Davacılar, bebek…’nın … muayenesinin ciddiyeti ve önemi konusunda kendilerinin aydılantılmadığını, sadece bir yazı ile kontrol amaçlı olarak hastaneye göz muayenesi yaptırmalarının söylendiğini, … Tıp Fakültesine 06.02.2009 tarihinde randevu almak için gittiklerini ancak burada kendilerine 7 gün sonraya randevu verildiğini, davalı hekim ve hastanenin kusurlu olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Mahkemece, davalı doktorun bebeğin hastanede kaldığı süre içinde ve taburcu olurken epikrize “göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesi önerildi” yazılması nazara alınarak, davacılara açıkça anlatıldığı, aydınlatıldıklarının anlaşıldığı, keza davalı doktor bunu önemsememiş olsa idi, bebeğin 03/02/2009 tarihinde 30 günlük iken kontrole getirildiğinde … muayenesini sorması ve reçeteye “… Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Polikliniğine, … muayenesi rica olunur” şeklinde yazı yazmasının mümkün olmadığı, ilgilendiği, sorduğu, bilgilerindirdiğinin açık olduğu, keza davalı tarafından ibraz edilen 15/07/2014 tarihli uzman görüşünde, tıbbi uygulama kriterlerine göre 30 hafta 1 günlük doğan bebeklerde de, en erken 4 hafta, en geç 6 hafta (4-6 hafta / 28-42 gün) arasında rop muayenesinin yapılması gerektiğinin belirtildiği, bu beyanın davacılar tarafından, davalı hekimin 03/02/2009 tarihinde sevk yazısına rağmen 06/02/2009 tarihinde … Tıp Fakültesi Hastanesi’ne müracaat etmeleri ile, bu hastane tarafından işin ve sürenin önemi ve ehemmiyeti bilindiği halde, hemen muayeneye alınmayıp, 40 günlük olduğu 13/02/2009 gününe randevu verilmesi ve bilirkişi …’in raporunda, bebekteki … durumunun bu kadar hızlı ilerlemesinin beklenen bir durum olmadığı, altta başka bir sorun olması gerektiği beyanına göre, davalı doktorun, bebek Umut’un görme kaybında hiçbir kusuru olmadığı, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda, “Özel … (… Hospital) Hastanesi’nde 04/01/2009 tarihinde 30 hafta + bir gün ikiz eşi olarak 1515 gram ağırlığında doğduğu, 28 gün yoğun bakımda kaldığı, tedavi ve takipleri sırasında prematüre retinopatisi geliştiği bildirilen … oğlu, 04/01/2009 doğumlu… Polatkan hakkında düzenlenen adli ve tıbbi belgelerin tetkikinde, her ne kadar ilgili çocuk hastalıkları uzmanı tarafından bebeğin yeni doğan yoğun bakımda yatışının 28.gününde taburcu edilirken anne sütü ile beslenmesi gerektiği, D vit damla başlandığı, antibiyoterapisine 3 gün daha devam edileceği, 3 gün sonra kontrole çağrıldığı, çocuk nöroloji konsültasyonu ve göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesinin aileye önerildiği, kayıtlı ise de ilgili çocuk hastalıkları uzmanının bebeğin doğumundan sonraki 28. günde … açısından muayenesini sağlamasının gerektiği cihetle ilgili hekimin eksik eylemi olduğu, 03/02/2009 tarihlinde yapılan muayenesi sonucu küçüğün … Üniversitesi Göz Polikliniğine sevk edilmesine rağmen ancak on gün sonra 13/02/2009 tarihinde bebeğin muayenesinin yaptırıldığının dosya kapsamından anlaşıldığı bu geçikmede ailesinin de katkısının olduğu, ailenin bebeğin ilk göz muayenesini doğumdan sonra 38.günde yaptırdıkları anlaşıldığından söz konusu tarihte yapılan göz muayenesinde her iki gözdeki retina ve vitreus patolojilerinin çok ileri safhada (Evre IV) oldukları saptandığı…. ” belirtilmiştir. Dosya kapsamında alınan diğer bilirkişi raporlarında ise, davalı doktorun aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği, özellikle bebeğin … muayenesinin yapılması konusunda gerekirse bebeğin hastane tarafından derhal bu konuda yeterli donanıma sahip başka bir hastaneye sevkinin sağlanması konusunda yeterli özen ve dikkati gösterip göstermediğini ortaya koyacak nitelikte yeterli açıklamayı içermemektedir. Olayda davalıların kusurlu olup olmadığının tespiti için bu raporlara dayanılarak hüküm kurulamaz. Epikriz raporunda “göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesi önerildi” şeklinde yazıyor olması hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispat için yeterli kabul edilemez. Kaldı ki, bilirkişi raporu tarafların itirazlarını da mutlaka karşılamalı ve aydınlatıcı olmalıdır. Hakimin de bilirkişinin somut olayda görüşünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını denetlemesi gerekir .Üstelik Adli Tıp Kurumu raporunda da; çocuk nöroloji konsültasyonu ve göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesinin aileye önerildiğini kayıtlı ise de ilgili çocuk hastalıkları uzmanın bebeğin doğumundan sonraki 28. günde … açısından muayenesini sağlamasının gerektiği cihetle ilgili hekimin eksik eylemi olduğu belirtilmiştir. Bu durumda, mahkemece, yapılması gereken iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, konularında uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile, davalıların hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve işlemlerin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalılara kusur izafe edilip edilmeyeceğini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 1.630,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacılara ödenmesine, peşin alınan 29,20 TL harcın istek halinde davacılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.