Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2016/28001 E. 2019/12516 K. 12.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/28001
KARAR NO : 2019/12516
KARAR TARİHİ : 12.12.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı ve davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, … işletmeciliği faaliyetini yürüttüğü döneme dair mobil telefon hatlarının kullanımından kaynaklanan fatura alacaklarının gerek icra ve gerekse dava yoluyla takip ve abonelerden tahsili amacıyla davalı ile 23/04/2005 tarihli sözleşmeyi imzaladığını, 20/01/2007 tarihli vekaletname ile sözleşmenin süresiz hale geldiğini, davalının bu şekilde …, …, … il ve ilçelerindeki dava, takip ve diğer hukuki işleri avukat olarak yerine getirmeyi taahhüt ettiğini, bu sözleşmeye göre masraf ve vekalet ücreti mahsup edildikten sonra elde ettiği tahsilatı Telsim hesabına yatırmayı kabul ettiğini, gecikilen her gün; gecikme faizinin iki katı şeklinde uygulanacağını, davalının sözleşme şartlarına aykırı hareket ettiği için vekaletinin iptal edildiğini, uhdesinde kalan 22.264,41 TL cezai şart alacağı ile 13.041,87 TL tahsilat ve 2.587,90 TL avans faizi alacağının fazlaya dair haklarını saklı tutarak şimdilik 10.000,00 TL.’sinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, tüm tahsilatları derhal ödediğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının davasının kısmen kabulüne, 1.995,07 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
A-1-Davacının temyiz talebi yönünden;
Dava konusu uyuşmazlıkta; davacı taraf … hizmeti verdiği müşterilerinden hizmet bedellerini alamaması üzerine bu bedelleri tahsil etmesi için davalı avukat ile anlaşmış, aralarındaki sözleşmeye göre tahsilatları yapan avukatın bu paraları davacıya masraflar ve vekalet ücreti düşüldükten sonra tahsilatın yapıldığı gün veya en geç takip eden iş günü akşamına kadar verdikleri banka hesabına yatırması belirlenmiş. Davacının iddiasına göre davalı yaptığı tahsilatları süresinde kendisine teslim etmemiştir. Bu nedenle sözleşmede belirlenen faiz, cezai şart, tahsil edilen ve teslim edilmeyen alacaklar ile masraflar için verilmiş avans miktarından bakiye kalan kısmın davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı ise kendisinden talep edilen tüm tahsilatları teslim ettiğini savunmuştur. Mahkemece, tüm cezai şart ve akdi faiz ödemelerine rağmen davalının halen 1.995,07 TL borcu bulunduğu bilirkişilerce saptanmıştır. Her ne kadar borca faiz ve cezai şart istenmekte ise de, bu borç zaten faizin faizi olup, ana para bir gün gecikme ile de olsa yıllar önce ödenmiş olup, bu paraya ayrıca akdi faiz işletilmeyeceği gibi, davacının … … sistemine göre sonradan bulup çıkardığı bu borç miktarlarına, on binlerce dosyada takip ve tahsil incelemesi yapılamayacağından, davalının itiraz etmeksizin tüm çıkarılan faiz borçlarını ödediği, artık faizin faizi olan 1.995,07 TL’ye ayrıca cezai şart ve akdi faiz uygulanması gerekmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalının yaptığı tahsilatları çok uzun süre sonra davacıya teslim ettiği anlaşıldığı gibi, herhangi bir cezai şart ile faiz ödemesi de bulunmamaktadır. Bilirkişi yapılan geç ödeme nedeniyle cezai şart miktarını hesapladığı gibi, tahsilatlara işletilecek faiz yönünden olasılıklı hesaplama yapmış ve takdiri mahkemeye bırakmıştır. Bu durumda yapılacak olan hangi faiz oranına göre alacak miktarının belirleneceğidir. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin 9.2. maddesinde faiz oranı belirlenmiştir. Sözleşme serbestisi gereği taraflar ödenecek faiz miktarını diledikleri gibi belirleyebilirler. Yeterki bu miktar kanunda belirtilen azami miktarı aşmasın. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 120. maddesinin birinci fıkrasında “Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.” ikinci fıkrasında ise “Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz” hükümlerinin, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasında” Türk Borçlar Kanunu’nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76., faize ilişkin 88., temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır” hükümleri düzenlenmiştir. Açıklanan yasal düzenlemeler gereği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 120 ve 88. maddeleri ile taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre temerrüt/gecikme faizinin hesaplanması gerekirken, bilirkişinin yasal faiz üzerinden yaptığı hesaplamaya göre karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
A-2-Taraflarca imzalanan sözleşmenin 13. maddesinde “hukuk bürosu, iş bu sözleşmeden ve eklerinden kaynaklanan yükümlülüklerini hiç ya da sözleşme ve eklerinde tanımlandığı şekilde yerine getirmediği takdirde, sözleşmenin akdedildiği tarihten fesih tarihine kadar geçen zamanda kazanmış olduğu vekalet ücretinin %25 tutarındaki bedeli, Telsim tarafından ihbar gönderilmesine lüzum kalmaksızın ve belirtilen cezai şart bedelinden herhangi bir tenkis talebi olmaksızın cezai şart olarak nakden ve defaten Telsim’e ödemeyi açıkça kabul, beyan ve taahhüt eder.” hükmü yer almaktadır. Her ne kadar, mahkemece ana paranın bir gün gecikme ile ödenmiş olması nedeniyle cezai şart talebinin reddine karar verilmiş ise de, hükme esas alınan bilirkişi raporundan da anlaşıldığı üzere tahsilat ödemeleri davacıya yıllar sonra yapılmıştır. Bu durumda, davacının sözleşmede yer alan cezai şartı talep etme hakkının bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir. Ayrıca karar gerekçesinde davacının hangi taleplerinin, ne miktar üzerinden kabul veya reddedildiği tek tek gösterilmelidir. Bu nedenlerle mahkemenin yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedeni yapılmıştır.
B-Davalının temyiz talebi yönünden;
14.7.2004 günlü ve 5219 sayılı Yasa ile HUMK.nun 427/2 maddesindeki temyiz ile ilgili parasal sınır 1.000.000.000 TL, 5236 sayılı yasanın 19. maddesi uyarınca 1.1.2015 tarihinden itibaren 2.080,00 TL’ye çıkarılmıştır. Anılan yasada derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü bulunmamakta ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.2.2005 gün ve esas 2005/13-32, karar 2005/85 sayılı kararı uyarınca yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay daireleri ya da Hukuk Genel Kurulunca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi durumunda temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmünün esas alınacağı belirtilmiştir. Mahkemece, davanın 1.995,07 TL’lik kısmının kabulüne karar verilmiş olması nedeniyle davalı tarafından temyiz edilen bölüm karar tarihi itibariyle 2.080,00 TL.’yi geçmediğinden HUMK.’nun 5219 sayılı yasa ile değiştirilen 427. maddesinin 2. fıkrası gereğince davalının temyiz hakkı bulunmamaktadır. O nedenle miktar itibariyle kesin olan karara ilişkin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın (A-1) ve (A-2) bentlerinde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, (B) bendi gereğince davalının temyiz dilekçesinin REDDİNE, peşin alınan 29,20 TL. harcın istek halinde davacıya, peşin alınan 29,20 TL. harcın davalıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu davacı yönünden açık, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu davalı yönünden kapalı olmak üzere, 12/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.